Esas No: 2022/2255
Karar No: 2022/3384
Karar Tarihi: 15.03.2022
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2022/2255 Esas 2022/3384 Karar Sayılı İlamı
9. Hukuk Dairesi 2022/2255 E. , 2022/3384 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti
Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde muhasebe elemanı olarak çalıştığını, son net ücretinin 1.800,00 TL olduğunu, işyerindeki bir kısım kayıplarından davacının sorumlu tutulduğunu, davacının sorumluluğunda olmayan kayıplarla ilgili olarak davacının savunmasının istendiğini, davacının izinde olduğu 23.04.2014 tarihinde işyerine çağırıldığını söz konusu kayıplarla ilgili tüm mesai arkadaşlarının yanında onurunu ve şerefini zedeleyecek şekilde suçlama ve hakaretlere maruz bırakıldığını, davalı tarafın asıl amacının davacıyı işten çıkarmak olduğunu ve bir takım evrak ve bilgilerin kasıtlı olarak kaybedildiği izlenimi yarattığını, işveren tarafından kendisine tuzak kurulduğunu fark eden davacının 20.05.2014 tarihinde iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, yıllık izin ücreti, bayram ve genel tatil ücreti, sigorta ve prim alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkeme kararının davalı tarafça temyizi üzerine, Dairemizin 07.12.2020 tarih, 2016/34377 esas ve 2020/17251 sayılı kararı ile davacının feshin haklı sebebe dayandığını ispatlayamadığı, buna rağmen kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda, kıdem tazminatı ile birlikte diğer alacakların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karar, yasal süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince de, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 154 üncü maddesinde ise; hâkimin, tahkikat ve yargılama işlemlerinin icrasıyla, iki tarafın ve diğer ilgililerin sözlü açıklamalarını, gerekirse özet olarak zabıt kâtibi aracılığıyla tutanağa kaydettireceği düzenlenmiştir. Aynı maddeye göre, tarafların veya diğer ilgililerin sözlü açıklamalarını hâkimin izniyle doğrudan da tutanağa yazdırabilmeleri mümkündür (m. 154/2). Tutanağa mutlaka yazılması gereken hususlar kanun koyucu tarafından ayrı ayrı belirlenmiş olup, bunlar arasında “beyanda bulunana okunmak kaydıyla taraf, tanık, bilirkişi veya uzman kişi beyanı” da yer almaktadır (m.154/3-d). Duruşma tutanağının ispat gücü, Kanunun 156 ncı maddesinin birinci fıkrasında “Ön inceleme, tahkikat ve yargılama işlemleri, ancak tutanakla ispat olunabilir” denilmek suretiyle hükme bağlanmıştır.
Bu açıklamalara göre somut olay değerlendirilecek olursa; mahkemece iş sözleşmesinin davacı tarafça haklı sebeple feshedildiği sonucuna varılarak kıdem tazminatı alacağına hükmedilmiştir. Bu karar Dairemizce “Davacı iş akdini; bazı muhasebe evraklarının kasıtlı olarak kaybedildiği izlenimi yaratılarak sorumluluğuna gidildiğini, savunmasının alındığını, akabinde çalışmaya devam ettiğini, eksik olan evrakların tedarikini sağladığını, bu arada kayıp olan evrakları farklı bir klasörün içinde bulduğunu, izinde olduğu sırada işveren tarafından iş yerine çağrıldığını ve tüm çalışma arkadaşlarının yanında şeref ve haysiyetinin rencide edildiğini iddia ederek iş akdini feshetmiştir. Dava dilekçesinde; işverenin davacının yüzüne ve çalışma arkadaşlarının yanında suçlayıcı, aşağılayıcı, küçük düşürücü hareketlerde bulunduğunu beyan etmişse de bu hareketlerin ne olduğu somut bir şekilde belirtilmemiştir. Davacı tanıkları da davacıya karşı nasıl baskı yapıldığını açıklamadıkları gibi beyanı hükme esas alınan davacı tanığı M.K' nın da fesih sırasında iş yerinde olmadığı izinli olduğu ve yapılan baskıyı somutlaştırmadığı ifadesinden anlaşılmaktadır...Sonuç itibariyle davacının fesih nedeni olarak ileri sürdüğü nedenlerin 4857 sayılı Yasanın 24 /II md kapsamına girmediği, davacı tarafından yapılan feshin ispatlanamadığı değerlendirilmeksizin kıdem tazminatı talebinin kabulü hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmektedir.” gerekçesiyle bozulmuştur. Davacı vekilinin bozma sonrası ilk celsede “Yargıtay bozma ilamında tanığımız ...’ın her ne kadar fesih sırasına iş yerinde olmadığı söylenmişse de bu doğru değildir, tanık davacının iş akdinin fesihi sırasında oradaydı, bu nedenle dinlenmesini talep ediyoruz, bozma ilamına karşı diyeceğimiz yoktur” şeklindeki beyanı üzerine mahkemece bozmaya uyulmasına karar verilmesine rağmen, o sırada hazır olan davacı tanığı M.K’nın yeniden dinlendiği ve kıdem tazminatı alacağının kabulüne dair hüküm tesis edildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Yargıtay bozma kararına uyulduğunda bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu doğar. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bozmaya uyulmasına rağmen bozma kararının gereğinin yerine getirilmemiş olması usuli kazanılmış hak ilkesinin ihlali niteliğindedir.
Diğer taraftan mahkemece, “davacı tanığının önceki ifadesinin ‘davacı izinli iken işten çıkartıldığı’ yazılacakken ‘tanık izindeyken işten çıkartılmış gibi’ tutanağa yanlış geçtiği, maddi hata sebebiyle usuli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği” gerekçesine dayanılmış ise de, duruşma tutanağı resmi belge niteliğindedir. Tahkikat ve yargılama işlemleri ancak tutanakla ispat olunabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndan farklı olarak, tutanağa yazılacak hususların sadece imza ettirilmesi ile yetinilmemiş, tutanağın “beyanda bulunana okunarak imzalatılması” şartı eklenmiştir (B. Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, Kasım 2018, 215). Bu hükme göre, tutanak düzenlenirken tanığın anlatımının tanığa okunarak imza ettirilmesi gerekmekte olup, tanığın veya tarafların mahkemece bu usule uyulmadığı yönünde bir itirazı olmamıştır. Oysa tarafların veya ilgililerin beyanlarının tutanağa yanlış yazıldığına yönelik itirazlarını derhal ifade etmeleri, mümkünse duruşma sırasında düzelttirmeleri gerekmektedir (E. Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, ... 2012, 916). Somut olayda davacı tanıkları 18.02.2015 tarihli celsede dinlenmiş olup tanık beyanlarına karşı davacı vekili ‘aleyhe olan beyanları kabul etmediklerini’ ifade etmekle yetinmiştir. Mahkemece aynı celsede taraf vekillerine gelen belgelere ve dinlenen tanık beyanlarına karşı beyanda bulunmak üzere iki haftalık kesin süre verilmiş, ancak davacı vekili davacı tanığı M.K’nın beyanlarının duruşma tutanağına yanlış yazıldığına dair herhangi bir itiraz ileri sürmemiştir. Davalı vekili 06.05.2016 tarihli dilekçesinde tanık anlatımlarının içeriğine ilişkin beyanda bulunmuş, davacı taraf bu dilekçeye karşı da beyanda bulunmamıştır. Mahkemece 08.06.2016 tarihinde kısa karar tefhim edilmiş, Dairemizce 07.12.2020 tarihinde bozma kararı verilmiştir. Davacı tarafın tanıkların dinlendiği 18.02.2015 tarihli celseden bozma kararının verildiği 07.12.2020 tarihine kadar duruşma tutanağının hatalı olduğuna yönelik herhangi bir beyanı veya talebi bulunmadığı halde, bozma kararı sonrasında tanığın beyanının duruşma tutanağına yanlış yazıldığına yönelik itirazın duruşma tutanağının düzenlendiği anda ifade edilmeyip uzun bir süre sonra ileri sürülmesi 6100 sayılı Kanunun 29 ncu maddesindeki dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz.
Bu noktada maddi hata kavramının neyi ifade ettiğine de açıklık getirmek gerekmektedir. Maddi hata kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.12.2021 tarih, 2019/(7)9-759 esas, 2021/1663 karar sayılı kararı). Somut olayda maddi hata olarak ifade edilen husus tanığın anlatımının, tanığın imzasının da bulunduğu duruşma tutanağına yanlış aktarıldığına yönelik bir iddiadan ibaret olup maddi hata olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Duruşma tutanaklarının sıhhati yargılamanın güvenilirliğinin temel şartıdır. Tutanağın düzenlendiği tarihten beş yıl sonra maddi hataya dayandığının kabul edilmesi hukuki güvenlik ilkesi gereği de kabul edilemez.
Bozma kararına uyulduğu halde, tahkikata devam edilerek bozma kararına aykırı şekilde hüküm kurulması hatalı olup kararın, bozma kararında belirtilen şekilde hüküm kurulması için ikinci kez bozulması gerekmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 15/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.