17. Hukuk Dairesi 2016/8310 E. , 2019/5716 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 30.04.2019 Salı günü davacı vekil Av. ... ile davalı ... vekili Av. ... geldi. Diğer davalı tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı vekili ile davalı ... vekili dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı ..."dan alacaklı olduğunu, davalı aleyhine ... İcra Müdürlüğü’nün ... sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun adına kayıtlı malvarlığına rastlanmadığını, ... parselde bulunan taşınmazdaki 17/40 hissesini 20.10.2006 tarihinde, 15/240 hissesini ise 13.11.2006 tarihinde ivazsız olarak davalı ...’a devrettiğinin tespit edildiğini beyan ederek taşınmaz hisse devrine ilişkin tasarrufun iptaline, bu talep kabul edilmemesi durumunda muvazaa nedeni ile hisse devrinin iptaline, bu talep kabul edilmemesi durumunda muvazaa nedeni ile hisse devrine ilişkin tasarrufun iptaline, taşınmaz hissesinin borçlu ... adına tesciline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili, tasarrufun iptali yönünden hak düşürücü 5 yıllık sürenin geçtiğini beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı ... vekili davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; dava konusu 17/240 hissenin 20/10/2006 tarihinde, 15/240 hissenin ise 13/11/2006 tarihinde davalı ... tarafından, davalı ..."a tapuda devredildiği, bu itibarla dava konusu tapuda hisse devrine ilişkin tasarruflarda beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu anlaşıldığından tasarrufun İptali talebinin reddine karar verilmiş, muvazaa nedeniyle tapudaki hisse devrinin iptali talebi yönünden ise; davalı ... tanığı ..."un, davaya ilişkin bir bilgisinin olmadığı, başka bir olayı anlattığı, ..."in ise duruşmada alınan beyanında, 2005 yılı Şubat ayından beri davalı ..."ın yanında çalıştığı, dava konusu edilen yerdeki hisselerin devrine ilişkin bilgisinin olduğu, bu hisse devirlerine ilişkin farklı zamanlarda, farklı miktarlarda ödemeleri kendisinin ... adına yaptığı, ya davalı ..."a, ya da ..."ın annesi ... "ye parça parça ödenmek suretiyle bu hisseleri davalı ..."ın aldığı belirtildiğinden, ..."ın, ..."a ödemeleri yaparak tapudaki 17/240 ve 15/240 hisseleri satın aldığı anlaşıldığından, muvazaa iddiasının da ispatlanamadığına kanaat getirilerek, muvazaa nedeniyle tapudaki hisse devrinin iptali talebinin de reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece dava konusu tasarrufların tarihi ile dava tarihi arasında 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi gerekçesi ile tasarrufun iptali talebinin reddine, muvazaanın da davacı tarafından ispatlanamaması gerekçesi ile muvazaa nedeniyle tapudaki hisse devrinin iptali talebinin reddine karar verilmişse de varılan sonuç dosya kapsamına uygun değildir.
Davacı dava dilekçesinde İİK 284"e göre hak düşürücü süre olan “5 yıllık” sürenin geçtiğinin mahkemece kabulü halinde BK 19"a göre davanın değerlendirilmesi talep edilmiştir. Bu ileri sürülüşe göre dava BK"nın 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptaline ilişkin olduğu kabul edilmelidir.
HMK"nin 33.maddesine göre Hakim, Türk hukukunu resen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme Hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur.
Davacı vekili, dava dilekçesinde davalılar arasında yapılan danışıklı satış işleminin iptalini istemiştir.
Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre davanın niteliği itibarıyla TBK"nın 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olduğu anlaşılmaktadır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK"nin 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK’nin 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.
Somut olayda; davacı vekili dava dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında davalı 3. kişi olan Mustafa ile davalı borçlu arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, davalıların amca çocukları olduğu, davalı ...’nın davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişi olması sebebi ile de kötü niyetli olduğunu, beyan etmiş, dosya içindeki bilgilerden de davalıların aynı yerde oturduğu, davalıların yakın akraba olduğu, dinlenen davalı tanık beyanlarına göre de davalı ...’nın davalı borçluya dava konusu gayrımenkulün bedelini parça parça ödendiği beyan edilmişse de ödemelere ilişkin belge de sunulamadığı görülmüştür. Açıklanan maddi ve hukuksal nedenlere göre muvazaya dayalı davalı orta zamanaşımının olmayacanın olgusunun davalılar arasında muvazaa olduğunun anlaşılmasına göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 2.037,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 08/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.