20. Hukuk Dairesi 2016/11395 E. , 2018/4497 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 09/11/2015 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin hissedar olduğu ... de bulunan 534 parsel sayılı taşınmazın ... tarafından açılan dava sonucu kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesi ile tapusunun iptaline karar verildiğini, davacının tapu siciline güven ilkesinden yararlanmakta iken mülkiyet hakkından mahrum kaldığını, bunun karşılığında bir bedel de ödenmediğini belirterek mahkemece tespit edilecek gerçek değerin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, dava dilekçesinde dava değerini 3.000,00 TL olarak göstermiştir.
Davacılar vekili 04/05/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talep ettiği tazminat miktarını 18.388,75 TL"ye artırmış dava tarihinden işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş ıslah harcını da yatırmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu; davacıların davasının kısmen kabulü ile, 13791,56 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK"nın 1007. maddesi gereğince tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece kurulan hüküm usul ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; dosya kapsamından tazminat istemine dayanak yapılan ..."de bulunan 534 parsel sayılı taşınmazın yörede 1980 yılında yapılan kadastro sonucu 15650 m2 yüzölçümü ve tarla vasfı ile dava dışı kişiler adına tapuya tescil edildiği, ....09.1995 tarihinde yapılan satış ile 5/12 payının davacıya geçtiği, ayrıca 5/12 payın da davacı ile dava dışı ... adına veraseten iştirak halinde intikal ve temlik yolu ile malik oldukları, ... tarafından açılan dava sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/507-637 E.K. sayılı ilamı ile taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi içinde kalaması nedeni ile tapu kaydının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmiş, hüküm 19/02/2008 tarihinde kesinleşmiş, 09/11/2015 tarihinde eldeki davanın açılmıştır.
Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, ayni hakkın saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğunun kapsamı, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda oluşan hataları da kapsamaktadır. Bir başka deyişle, kadastro işlemleri, tapu kütüğünün oluşumuna dayanak oluşturduğundan, bu işlemler nedeniyle tapu kütüğünde oluşacak yanlışlıklar nedeniyle doğacak zararlar da TMK"nın 1007. maddesi kapsamındadır. Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (aynî) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; ....09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı).
Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle taşınmazın değerinin tespit edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; kıyılar özel mülkiyete konu olamayacak ise de, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişi adına oluşturulduğu, bu şekilde tapu sicili hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararının tazmininin gerektiği açıktır. Tapusu iptal edilen taşınmazın arazi niteliğinde kabul edilerek hüküm kurulmasına tarafların bir itirazı bulunmamaktadır. Ancak, gerçek zararın, tapu iptal kararının kesinleşme günündeki net gelir metoduna göre hesaplanması zorunlu iken, mahkemece dava tarihi resmî rakamları esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre hüküm kurulması doğru değildir.
Ayrıca bilirkişi heyeti, bir ziraat bilirkişi ve bir gayrimenkul değerlendirme uzmanı avukat bilirkişiden oluşmakta olup, bilirkişi heyetinin oluşumu Bilirkişilik Kanununda açıklanan yönteme aykırıdır.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın ne şekilde sulandığı açıklanmadan taşınmazın sulu tarım arazisi olduğunun belirtilmesi, sulu arazi denmesine rağmen %5 kapital faiz oranının uygulanması, bilirkişilerce belirlenen değer üzerinden resen %... oranında hakkaniyet indirimi adı altında bir indirim yapılmış olması doğru değildir.
O halde mahkemece çekişmeli taşınmazın arazi niteliğinde olduğundan sulu-kuru olup olmadıkları, yerleşim alanlarına uzaklıkları, iklim şartları, arazilerin toprak ve topoğrafik yapıları ve bölgelerindeki konumları gözetilerek 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 6754 sayılı Bilirkişilik Kanununun 39. maddesiyle değişik 15. maddesinde belirtilen yönteme göre oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak net gelir yöntemiyle değerlendirme tarihlerindeki (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihdeki) gerçek değerlerinin hesaplattırılması, tapu iptal kararının kesinleşme tarihi itibari ile taşınmazın üzerinde bulunan ağaç değerlerinin taşınmaz değerine eklenmesi, bu şekilde tapusu iptal edilen tapu sahibinin gerçek zararının saptanması, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu yetersiz bilirkişi kurul raporuna dayalı verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı ve davalı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 07/06/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.