Abaküs Yazılım
6. Ceza Dairesi
Esas No: 2015/4836
Karar No: 2018/4223

Yağma - hürriyeti tahdit - suç örgütü kurmak - 6136 sayılı Kanuna aykırılık - suç örgütüne üye olmak - tefecilik - tehdit - Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2015/4836 Esas 2018/4223 Karar Sayılı İlamı

6. Ceza Dairesi         2015/4836 E.  ,  2018/4223 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
    SUÇLAR : Yağma, hürriyeti tahdit, suç örgütü kurmak, 6136 sayılı Kanuna aykırılık, suç örgütüne üye olmak, tefecilik, tehdit
    HÜKÜM : Mahkumiyet, beraat, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına


    Yerel Mahkemece verilen hüküm sanık ... savunmanı tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11/09/2014 günlü kenar yazısı ile Dairemize gönderilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
    Hükmolunan cezanın miktarına göre, sanık ... savunmanının duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
    O yer Cumhuriyet Savcısının 01.06.2009 tarihli temyiz dilekçesi içeriğine göre; sanıklar hakkında tefecilik, yağma, hürriyeti tahdit, tehdit suçlarından kurulan beraaat hükümleri ile tefecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinde TCK’nın 43. maddesi ile uygulama yapılmamış olması nedeniyle aleyhe temyiz yoluna başvurulduğu; bunların dışındaki düşme ve mahkumiyet kararlarının Cumhuriyet Savcısı tarafından temyize konu edilmediği; Hazine vekilinin temyiz isteminin tefecilik suçlarından kurulan beraat hükümleri ile tefecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinde TCK’nın 43. maddesinin uygulanmamış olmasına yönelik olduğu; sanıklar ... ve ... ile sanıklar ..., ..., ... ve ... savunmanının temyiz istemlerinin sanıklar hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik olduğu; sanık ... savunmanının isteminin ise o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin reddi ile sanık hakkında verilen beraat kararlarının onanmasına ilişkin olduğu; anlaşılmakla yapılan incelemede;
    I-Sanık ... hakkında mağdur ...’e yönelik hürriyeti tahdit; sanıklar ..., ... ve ... hakkında suç örgütü kurmak; suçlarından kurulan beraat hükmünün incelenmesinde;
    Dosya içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,
    II-Sanıklar ... ve ... hakkında mağdur ...’e; sanık ... hakkında mağdur ...’a; yönelik tehdit; sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında tefecilik; sanık ... hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık; suçlarından kurulan mahkumiyet; sanıklar ..., ... ve ... hakkında mağdur ...’e yönelik tehdit; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında suç örgütüne üye olmak; sanıklar ..., ... ve ... hakkında aynı zamanda örgüt yöneticisi olma sıfatıyla da olmak üzere sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında tefecilik; suçlarından kurulan beraat hükmünün incelenmesinde ise;
    Sanıkların eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 241/1, 106/1, 106/2/a,c,d, 220/2-3. maddelerindeki suçların gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre; aynı Yasanın 66/1-e, 66/2 ve 67/4. maddelerinde öngörülen 8 yıllık; sanıklar ... ve ... için aynı Yasanın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen 5 yıl 4 aylık; zamanaşımı sürelerinin, 30/04/2009 olan karar tarihinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
    Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ... ve ... ile sanıklar ..., ..., ... ve ... savunmanlarının, Maliye Hazinesi vekilinin ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK"nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanıklar hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
    III- Sanıklar ..., ... ve ... hakkında mağdur ...’e yönelik yağma ve hürriyeti tahdit; sanık ... hakkında mağdur ...’e yönelik yağma; suçlarından kurulan beraat; sanıklar ... ve ... hakkında mağdur ...’e yönelik tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde ise;
    1- Oluş ve dosya içeriğine göre, mağdur ...’in sanıklar ...ve ...’den %20 faizle 850 lira borç para aldığı, sanıkların isteği üzerine arkadaşı ...’nin mağdura kefil olduğu ve yine sanıkların isteği üzerine mağdur ve kefilin iki ayrı boş senede imza attıkları, sanıkların, faizleri ödemeye devam eden mağdurdan ana parayı ödemesini istedikleri, mağdurun ana parayı ödeyememesi üzerine üstüne evi olduğunu bildikleri kefil ...’nin imzaladığı boş senedi 9.750 TL olarak doldurup icra takibi başlattıkları, evine konan ipoteği kaldırmak isteyen İbrahim’in borcu ödeyerek kapattığı, borç kapanmış olmasına rağmen sanıkların mağdur ...’e ait senedi geri vermeyip mağdurdan para istemeye devam ettikleri, bunun üzerine mağdurun Cumhuriyet Savcılığına şikayet dilekçesi verdiği, şikayeti öğrenen sanıklar ..., ... ve ...’in mağdurun işyerine gelerek “şikayetini geri al, parayı öde, yoksa karını elinden alırız, seni de öldürürüz” dedikleri, 07.05.2007 tarihinde sanıklar ..., ... ve ...’ın mağdurun işyerine gelip “araca bin seninle konuşacağız” diyerek araca çağırdıkları, mağdurun araca bindiği, sanıkların mağduru ıssız bir yere götürüp “sen bu parayı neden ödemiyorsun, senin karını, çocuğunu alırız, bize bu parayı ödeyeceksin” diyerek sopalarla darp ettikten sonra “yarına 650 lira hazırla gelip alacağız” diyerek mağduru işyerine bıraktıkları, 08.05.2007 tarihli “künt travmaya bağlı lezyon” bulgusu içeren doktor raporunun darpı doğruladığının anlaşılması karşısında, yağmaya teşebbüs ve hürriyeti tahdit eyleminin sübut bulduğu gözetilmeden, mahkumiyetleri yerine kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçe ile beraatlarına karar verilmesi,
    2- Oluş ve dosya içeriğine göre, sanık ...’ten %20 faizle 1.000 TL borç alan mağdur ...’in bu sırada boş senet imzaladığı, birkaç gün sonra bu senedin 22.000 TL olarak doldurulup icraya konulduğu, icra emrini alan mağdurun ...’nin patronu olduğunu öğrendiği sanık ...’e giderek yardım istediği,...’in önce “tamam hallederiz” dediği ancak daha sonra elinde bir gazete ile mağdurun işyerine gelip gazeteyi sallayarak “evin satışı için ilan verdik, bu işten kurtuluş yok, ya parayı verirsin yada evini satarız” diyerek tehdit etmek suretiyle mağdurdan 20.000 TL istediği, evinin satılmasını önlemek isteyen mağdurun bu defa sanık ...’in alacaklı kendisinin borçlu olarak göründüğü 1.000’er liralık 18 adet senet imzalayıp sanığa verdiğinin anlaşılması karşısında, borcun çok üstünde bulunan bir meblağı parayı vermezse evini satacakları tehdidi ile zorla tahsil eden sanıkların eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun vasfında ve delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması;
    Bozmayı gerektirmiş, sanık ... ile sanık ... savunmanının ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, (2) nolu bozma yönünden 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca sanıklar ... ve ...’in kazanılmış haklarının korunmasına, 22.05.2018 tarihinde Üye ...’un genel usule ilişkin muhalefeti ve oyçokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY :

    6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay"ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
    Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay"a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
    5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi "kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi" ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay"da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
    Şöyle ki;
    1 – Özel Yetkili Mahkemeler, "Adil Yargılanma Hakkı" ve "Ağır Ceza Mahkemeleri" arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay"ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
    Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
    2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK"nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay"da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10; "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36; "Kanunî Hâkim Güvencesi" başlıklı 37; "Suç ve Cezalar" başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
    Görüldüğü üzere;
    Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
    Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
    Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun"la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
    Şöyle ki;
    Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
    Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
    Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi