10. Hukuk Dairesi 2013/15513 E. , 2013/22773 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, Alman rant sigortasına girdiği 15.02.1986 tarihinin Türkiye’de 5510 sayılı Kanunun 4/1-a madde kapsamında sigorta başlangıcı olarak tespitini ve bu tespite dayalı olarak 3201 sayılı Kanun kapsamında yapılan borçlanmanın 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin tespitini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Türkiye’de çalışmaya dayalı olarak sigortalılık kayıt ve tescili bulunmayan, 15.02.1986 tarihi itibarıyla Alman rant sigortasına giriş ile 18 yaşını doldurduğu 16.03.1988 tarihinden itibaren 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanmaya konu yapılabilecek yurt dışı süreleri bulunan davacının, 24.12.2012 günlü borçlanma istemi ile Almanya’da geçen sürelerden 5085 gün karşılığının 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında borçlandırıldığı, 27.12.2012 gününde kısmi ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı, Alman rant sigortasına girdiği 15.02.1986 tarihinin Türkiye’de 5510 sayılı Kanunun 4/1-a madde kapsamında sigorta başlangıcı olduğunun ve 3201 sayılı Kanuna göre yapılan borçlanmanın 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin tespitini istemiş; Mahkeme, Yurtiçinde çalışmaya dayalı sigortalı olarak tescili bulunmayan davacının yaptığı borçlanmanın, 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesinin yerinde olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanunun 79. maddesiyle değişik 3201 sayılı Kanunun 3. maddesi “Bu Kanunun 1. maddesinde belirtilenler ile yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin
dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar.” hükmünü içerirken;
Yine aynı Kanunla 3201 sayılı Kanunun 5’inci maddesine 4’üncü fıkra hükmü olarak eklenen ek fıkra ile de; “Yurtdışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.” hükmü getirilmiştir.
Anılan 5754 sayılı Kanun ile, 3201 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve getirilen ek düzenlemelere birlikte bakıldığında; başvurulacak kuruluşların belirlenmesinde, eski 3. maddede öngörülen değişik hallerden tümüyle vazgeçilmiş ve sadece; Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği öngörülmüştür. Yasanın bu açık hükmü karşısında, artık borçlanılan sürelerin, mülga diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında bir sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi imkanı ortadan kalkmıştır. Yani, Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması bulunmayan kişilerin, 3201 sayılı Kanuna dayalı borçlanma sürelerinin 5510 sayılı Yasanın 4/1-b kapsamında sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi yasal bir zorunluluk haline gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin uzun vadeli sigorta kollarından olan “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları(aylıkları)” başlıklı beşinci bölüme 02.11.1984 tarihinde imzalanıp 05.12.1985 tarihli 3241 sayılı Yasayla onaylanıp yürürlüğe giren Ek Sözleşme ile getirilen sözleşmenin 29’uncu maddesinin 4’üncü fıkrası hükmü, bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce, bir Alman Rant Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman Rant Sigortasına giriş tarihinin, Türk Sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceğini hükme bağlamıştır. Anayasamızın 90/son maddesi uyarınca, yöntemince yürürlüğe konulmuş Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olduğu gibi, normlar hiyerarşisi yönünden uluslararası sözleşme kurallarına uygulamada yasal güç tanınmakta ve bu kuralların uygulanma önceliği bulunmaktadır.
Somut olaya ilişkin olarak; yurtiçi sigortalılık kayıt ve tescili bulunmayan, 24.12.2012 günlü borçlanma başvurusu ve 27.12.2012 günlü ödemeyle Almanya’da geçen yurtdışı sürelerini 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesinde öngörülen sigortalılık niteliğinde borçlandırılan davacının, sigortalılık başlangıcının ve borçlanılan sürenin
5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında olamayacağına ilişkin Mahkemenin kabulü yerindedir. Ne ki; yukarıda belirtilen Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi uyarınca, Alman rant sigortasına giriş yapılan ve 18 yaşın tamamlandığı 16.03.1986 tarihinin, Türkiye’de 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesinde öngörülen sigortalılığa giriş niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Bunun sonucu olarak, ileride yaşlılık aylığı şartları, davacının sigortalılık süresi, 16.03.1986 tarihinden itibaren başlayarak, borçlanmaya esas sürelerden yapılan ödemenin karşıladığı döneme sigortalılık verilerek hesaplanacaktır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutularak, davacının sigortalılık süresinin başlangıcının 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında sayılarak, 18 yaşını doldurduğu 16.03.1988 tarihi olduğunun tespiti yerine, davanın tümden reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 29.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.