3. Hukuk Dairesi 2017/4428 E. , 2019/1663 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin iptali- kira bedelinin uyarlanması- alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içerisinde davacı ve davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili; davacı ile davalı arasında 01.01.2009 başlangıç tarihli altı yıl süreli aylık 300.-TL bedelli, ... ili ... ilçesi Dörtyol cad. Yeni mah. Alpasar işhanı No: 7/1, 7/2, 7/3 "deki dükkanlara ait kira sözleşmesi bulunduğunu, akdin imza tarihinden önceki tarihte ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2001/ 1577 Esas- 2001 /10 Karar sayılı kararı ile davacıya, eşi ..."ın yasal danışman olarak atandığını, davacının fiil ehliyeti açısından yetersiz olduğunu bilen davalının bu durumdan faydalanarak 01.01.2012 tarihinde altı yıl süreli olarak akdin yenilenmesini sağladığını, 01.01.2012 tarihli sözleşmede kararlaştırılan süre henüz dolmadan 01.01.2013 başlangıç tarihli yeni sözleşme imzalanarak akdin süresinin on yıl olarak uzatıldığını, davacının kendisini ve işlerini idare edemez hale gelmesi nedeniyle 13.03.2014 tarihinde TMK 405. maddesi uyarınca kısıtlanarak vasi olarak eşi ..."ın atandığını, sözleşmelerde kararlaştırılan kira bedellerinin rayicin altında kaldığından davacının maddi olarak zarara uğradığını belirterek 01.01.2009 başlangıç tarihli ve 01.01.2012 başlangıç tarihli sözleşmelerdeki kira bedelinin rayiç bedel üzerinden uyarlanarak mahrum kalınan karın dönem sonundan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 01.01.2013 başlangıç tarihli on yıl süreli kira sözleşmesinin ise fiil ehliyeti yoksunluğu nedeni ile iptaline ve davalının dava konusu dükkanlardan tahliyesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, sözleşmenin iptalini gerektirir herhangi bir durum bulunmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davacı vekilinin, ehliyetsizlik iddiasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Somut olayda; Davacı ..."a 24.01.2002 tarihinde yasal danışman, 13.03.2014 tarihinde TMK 405. maddesi gereğince eşinin vasi olarak atandığı anlaşılmaktadır. Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının fiil ehliyeti olmadığından 01.01.2013 başlangıç tarihli on yıl süreli kira sözleşmesinin iptalini talep ettiği, Mahkemece davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Ne var ki davadaki iş bu talep bakımından, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye elverişli olduğunu söyleyebilme imkânı yoktur.
Bilindiği üzere; Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
O hâlde; 01.01.2013 başlangıç tarihli on yıl süreli kira sözleşmesinin imzalandığı tarihte davacı ..."ın hukuki işlem ehliyeti olmadığı iddia edildiğine göre, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek ve önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahede kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesi, akit tarihinde davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-) Davalının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın 6100 sayılı ...ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA, üçüncü bentte açıklanan nedenle davalının temyiz itirazının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.