1. Hukuk Dairesi 2021/1389 E. , 2021/3506 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-elatmanın önlenmesi-yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne karar davalılar ..., ..., İTAK İnş.Tur. Ltd.Şti ve ... vekilleri tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, kadastral parsellerin ihyası suretiyle tapu iptali ve tescil, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Davacılar, paydaşı oldukları 3645, 3646, 3647 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak yapılan imar uygulaması işlemi sonucu oluşan 15 ada 1 ve 16 ada 1 sayılı imar parsellerinin davalı ... tarafından yapılan kamulaştırma işleminin İdare Mahkemesince iptal edildiğini ve kesinleştiğini, davalılar adına tescilin dayanağının kalmadığını ileri sürerek kadastral mülkiyet durumuna dönülerek 3645,3646 ve 3647 parsel sayılı taşınmazların payları oranında adlarına tesciline ve bu taşınmazlar üzerindeki yapıların yıkılması ile davalıların elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemişler, yargılama aşamasında davacıların ölümü üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edilmiş, davalılardan Ortaklı Belediyesinin tüzel kişiliğinin 6360 sayılı Kanun uyarınca kaldırılmış olması nedeniyle ... davaya dahil edilmiştir.
Davalı ..., İdare Mahkemesi"ndeki dava sonuçlandığında inşaatların tamamlandığını, bu karardan sonra ise karara uygun yeni bir planın yürürlüğe girdiğini, davalı İT-AK şirketi, imar planı iptal edilse dahi kazanılmış haklarının korunması gerektiğini, yolsuz tescili bilmesinin mümkün olmadığını, davalı ..., taşınmazı iyiniyetli üçüncü kişi olarak edindiğini, davacıların kamulaştırma işlemi ile aktif husumet ehliyetlerini yitirdiklerini belirterek, davalı ... da aynı nedenlerle davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen ilk karar Dairece "" ... son oluşturulan imar parsellerinin dayanağı olan idari işlem ayakta olup, iptal edilmedikçe hukuki varlığını koruyacağı açıktır. O halde mahkemece anılan ikinci imar işlemi gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir." gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyulduktan sonra, son yapılan imar uygulamasının halen geçerli olduğu gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen ikinci karar bu kez Dairece " ... gerek davacılar vekilinin beyanı, gerekse İdare Mahkemesi cevabi yazısından, davacı tarafın son imar uygulamasına yönelik olarak İdari Yargıda iptal istekli dava açtığı ve halen derdest bulunduğu sabit olup; anılan davanın yargılaması sonucunda verilecek kararın eldeki davayı esastan etkileyeceği de kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, İdari Yargıda açılan davanın sonuçlanmasının ve kesinleşmesinin beklenmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir."" gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacılara ait 3645,3646,3647 parsel sayılı taşınmazların 1996 yılında yapılan imar şuyulandırma işlemi sonucu münferit birçok sayıda imar parsellerinin oluştuğu, anılan şuyulandırma işleminin iptali isteğiyle açılan davanın, Aydın 2.İdare Mahkemesinin 1997/234 Esas,1999/71 Sayılı Kararı ile kabulüne karar verildiği ve kesinleştiği, daha sonra çekişmeli taşınmazları da içine alacak şekilde yeni bir imar uygulaması işlemi yapıldığı, bu işlemin de Aydın 1.İdare Mahkemesinin 2014/873 E-2015/523 K sayılı kararı ile iptal edildiği ve söz konusu kararın Danıştay incelemesinden geçerek 24.05.2017 tarihinde kesinleştiği, böylece imar uygulaması sonucu oluşan imar parsellerinin dayanağı idari işlemin iptali ile imar parsellerine ilişkin sicil kaydının Türk Medeni Kanununun 1025.maddesinde düzenlendiği üzere illetten mücerret hale geldiği ve yolsuz tescil durumuna düştüğü gözetilmek ve bu olgu mahkemece benimsenmek suretiyle kadastral parsellerin mülkiyet ve geometrik durumun ihyasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Gerçekten de, çekişme konusu parsellere ilişkin imar uygulaması işlemlerinin iptal edilmesiyle sicil kaydının yolsuz olduğunun tespit edilerek davanın kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Ne var ki, mahkemece çekişme konusu taşınmazlarda, (yeni oluşan parsellerde) bir kısım bağımsız bölümlere malik olan ve ilk el olarak kabul edilmeyen (Ortaklar Belediyesi adına kayıtlı taşınmazların 15.04.1999 tarihinde davalı Şirkete devrinden sonra, şirket tarafından inşaa edilen bağımsız bölümlerden 274 ada 1 parseldeki A blok 18 ve D blok 4-5 ve 6 nolu bağımsz bölümlerin 28.11.2000 tarihli kat irtifakı tesisi işlemi ile davalı ..., 3 nolu bağımsız bölümün ise aynı tarihte kat irtifakı tesisi yolu ile dava dışı ... adına tescilinden sonra 23.03.2001 tarihli satış işlemi ile davalı ... adına kayıtlı hale geldiği anlaşılmakla) davalılardan ... ve ... hakkında yukarıda belirtildiği şekilde yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan, edinimlerinde iyiniyetli olup olmadıkları ve TMK 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacakları hususları üzerinde durulmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca davalılar...hakkında yukarıda belirtilen ilke ve olgular çerçevesinde araştırma yapılması, toplanan ve toplanacak delillerin bir arada değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, HMK 297/2. maddesinde de belirtildiği üzere ; Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin hüküm kurulması gerekirken bir kısım gerekçenin yeniden hükmün 1.fıkrası olarak yazılması doğru olmadığı gibi, çekişme konusu taşınmazların en son 274 ada 1 parsele gittiği göz ardı edilerek,infazda tereddüt yaratacak şekilde önceki tapu kayıtlarına göre hüküm kurulması da doğru değildir.
Davalıların bu yönlere ilişkin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.