Hukuk Genel Kurulu 2015/3665 E. , 2016/643 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 1 İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.09 2014 gün ve 2010/494 E., 2014/543 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 03.02.2015 gün ve 2014/20902 E., 2015/886 K. sayılı ilamı ile
(…1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı vekili, davalı şirkette 1999 yılından itibaren fabrika müdürü görevinde iş akdinin feshedildiği 24.02.2010 tarihine kadar çalışan müvekkilinin, çalıştığı dönemlerde davalı şirketin yurtiçi ve yurtdışı pazarında büyük başarılara imza attığını, davalı şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren ve 12.01.2005 tarihinde kurulan dava dışı Konfida Şirketinin kuruluşundan haberdar olan davalı şirketin gerek piyasa payının azalması gerekse müvekkilinin bu şirkete olası transferinden kaynaklı iş gücü kaybı endişesi ile müvekkilini kendi bünyesinde istihdam etmeye yönelik olarak müvekkili ile çeşitli sözleşmeler akdettiğini, hatta Konfida Şirketi ile davalı şirket arasında 09.06.2006 tarihinde yapılan varlık devir sözleşmesi ile Konfida Şirketinin ambalaj üretiminde kullanılması söz konusu tüm üretim araç ve hammaddelerinin davalı şirkete devredildiğini, aynı tarihte (9 Haziran 2006) müvekkili ile davalı şirket arasında daha iyi şartlarla düzenlenmiş iş sözleşmesi (takım sözleşmesi) akdedildiğini, 2006 tarihli bu iş sözleşmesinin "yıllık teşvik planı" başlıklı 15. maddesinde davacının aylık ücreti dışında davalı şirketin her ay ve her yıl sonunda Holding"e raporladıgı kar-zarar tablosundaki karın (FVÖK) üzerinden alacakları payların düzenlendiğini, sözleşmenin devam ettiği her yıl davalı şirketin yıllık faiz ve vergiler öncesi karın %10"unun davacı ve ..."e eşit oranda ödenmesinin kararlaştırıldığını, ayrıca ilerleyen yıllarda 2005 yılı kar marjından daha yüksek kar marjına ulaşılması halinde de müvekkiline sözleşmenin 16. maddesinde yer alan yıllık teşvik primlerine ilave olarak kar marjında yaşanan artış nazara alınarak her yıl ayrıca bir kar payı ödenmesinin kararlaştırıldığını, ancak şirketin yıllık karına ve uzun vadeli karına dayalı teşvik primi alacaklarının 2006 tarihinden itibaren davalı şirketin haksız bir kısım eylem ve davranışları sebebiyle (giderleri yüksek tutup karı düşürme) şirketin yıllık kar oranının beklenen oranda gerçekleşmemesine dayalı olarak sözleşmeden beklenen menfaatlerin elde edilemediğini, bu hususları şirketin Avrupa Yönetim Başkanına ve şirketin yönetim kurulu başkanına e-posta ile ilk olarak 06.01.2010 tarihinde ilettiğini, daha sonraki 19.02.2010 tarihli e-posta ile de uğradığı zararın tazminini talep ettiğini, 5 gün içinde ödeme yapılmaması halinde yasal yollara başvuracağını bildirdiğini, bunun üzerine beşinci gün iş akdinin herhangi bir neden gösterilmeksizin, savunması alınmaksızın İş Kanununun 25/2. maddesi uyarınca feshedildiğini, takım sözleşmesinin belirli süreli olduğunu iddia ederek kıdem tazminatı ile bakiye süre ücreti, uzun vadeli teşvik primi, yıllık teşvik primi ve kar transferi nedeniyle oluşan geçmiş yıllara ilişkin prim alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, 1999 yılından itibaren belirsiz süreli iş sözleşmeleri ile en son fabrika müdürü olarak çalışan davacının, yine işyerinde kendisi gibi yetkili konumda olan ... ile birlikte 2006 yılında akrabaları adına ambalaj ve tekstil bobini alanında faaliyet göstermek amacıyla şirkete rakip Konfida unvanlı bir şirket kurduklarının ve bu şirketi üretime hazırladıklarının tespit edildiğini, davacıların da şifahen bu durumu ikrar ettiklerini, ancak şirkette yıllarca çalışmış yetişmiş elemanları kaybetmeme adına aynı sahada rekabet amacıyla kurulan Konfida ile bir ilgileri kalmaması şartıyla davacıların iş sözleşmelerinin iyi niyet prensibi çerçevesinde sona erdirilmediğini, şirketin menfaatlerini korumak amacıyla rekabet etmeme, işçileri ayartmama, ticari sırları kullanmama yasaklarını ve bu yasakların ihlali halinde her bir ihlal için 100.000 ABD Doları cezai şart ödenmesini düzenleyen 2006 tarihli yeni bir iş sözleşmesi imzalandığını, iş sözleşmesiyle eş zamanlı olarak davacıların yaptıkları yatırım sebebiyle zarara uğramamaları için aynı gün Konfida, davacılar (... ve ...) ile müvekkili şirket (Sonoco) arasında varlık devir sözleşmesi imzalandığını, Konfida Şirketinin tüm makine ve teçhizatının 1.800.000 Avro"ya davacılardan satın alındığını, ancak 17.02.2010 tarihinde davacı ... ile ..."in Konfida Şirketinin hisselerini 2007 yılında satın aldıkları ve Konfida"nın üretime geçtiğinin tespit edildiğini, 2006 yılında imzalanan Varlık Devri Sözleşmesi ve Takım Sözleşmesinde düzenlenen rekabet etmeme, işçileri ayartmama, ticari sırları kullanmama yasaklarını ihlal ederek şirketi büyük zararlara uğrattıkları gibi kendilerine maddi menfaat sağladıklarının tespit edildiğini, bu nedenlerle iş sözleşmesinin 24.02.2010 tarihinde haklı nedenle ve derhal feshedildiğini, taraflar arasındaki 2006 tarihli sözleşmenin belirsiz süreli sözleşme olduğunu, bu nedenle sözleşme süresi sonuna kadar doğacak bakiye ücret alacağı, uzun vadeli teşvik primi, kısa vadeli teşvik primi taleplerinin reddi gerektiğini, aynı zamanda haklı nedenle fesih halinde uzun vadeli ve kısa vadeli teşvik primlerine hak kazanamayacağının sözleşmede belirlendiğini, çalışılmayan süre için prim talep edilemeyeceğini, kıdem tazminatı için koşulların oluşmadığını beyanla davanın reddini istemiş; karşı dava olarak da sözleşmede kararlaştırılan cezai şartların tahsilini talep etmiştir.
Davalının açtığı karşı dava bu davadan ayrılmıştır.
Mahkemece, davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshi için nedenlerin oluştuğu, fesih yetkisinin 6 iş günlük süre içinde kullanıldığı, kıdem tazminatına hak kazanmadığı, iş sözleşmesinin belirsiz süreli olması nedeni ile bakiye süre ücreti talep edemeyeceği, davacının 09.06.2006 tarihli takım sözleşmesine dayalı olarak uzun ve kısa vadeli teşvik primleri bakımından ise, 2006 tarihli sözleşmenin 15. maddesinde 2005 yılındaki kar oranından daha yüksek bir kar oranının yakalanması halinde uzun vadeli teşvik primi ödeneceğinin kararlaştırıldığı ancak dosya kapsamından söz konusu kar miktarının sözleşmenin imzalandığı tarihten sonra hiçbir zaman yakalanamadığı yine 2006 tarihli iş sözleşmesinin 11. maddesine göre uzun vadeli teşvik planına ilişkin potansiyel meblağlar rekabet etmeme şartının yerine getirilmesi halinde ödeneceği, yine aynı sözleşmenin 17. maddesine göre ise uzun ve kısa vadeli teşvik primleri, sözleşmenin haklı nedenle feshedilmesi halinde ödenmeyeceğinin karlaştırıldığı, bu nedenle bu primlerin talep edilemeyeceği, bununla birlikte geçmiş yıllarda ödenen kısa vadeli teşvik primleri bakımından davalı şirketin kasıtlı olarak bir takım finansal işlemler sonucu kar tutarının düşürülmesine özellikle sebebiyet vererek davacıların gelir kaybına sebep olunduğu, alınan ek bilirkişi hesap raporundaki değerlendirmelere göre bu talebin kabulü gerektiği, bakiye yıllık izin ücreti bulunduğu gerekçeleri ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacının kar azaltımına bağlı geçmiş yıllara ait kısa vadeli prim talebinin yerinde olup olmadığı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır.
Mahkemece ek rapor doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Alınan ilk bilirkişi raporundaki tespitler dikkate alındığında, davacının kısa vadeli primlerin eksik ödendiği, davalı şirketin az prim ödemek için karını azalttığı iddiasını, davalı şirketin geçmiş yıllara ilişkin matrah arttırımı yapmasına bağladığı görülmektedir. Buna delil olarak da vergi idaresi ile 6111 sayılı Yasadan yararlanarak uzlaşmasını göstermiştir. Hemen belirtelim ki, kişilerin (gerçek ve tüzel kişilerin) yüzde yüz kazanacakları bir uyuşmazlıkta bile nispeten zaman ve para kaybına neden olan yargı (dava) seçeneği yerine uzlaşma yoluna gitmeleri mümkündür. Bu nedenle davalı şirketin ikinci seçenekten yana tercih yapması davacı tarafın iddialarının doğru olduğu, davalı şirketin karını gizlediği, vergi kaçırdığı anlamına gelmez.
Öte yandan bilirkişi raporundaki tespitlere göre davalı şirketin defter ve kayıtlarının Türk Yasalarına göre usulüne uygun biçimde tutulduğu ve yeminli mali müşavirler tarafından denetlendiği sabittir.
Başka bir husus ise, davalının sunduğu, davacıya kısa vadeli primlerin ödendiğine ilişkin belgelerden davacıya 2006-2010 yılları arasında prim ödendiği, davacının prim hesaplanmasına onay verdiği gibi mevcut muhasebe kayıtlarına göre hesaplanarak ödenen prim miktarlarını onayladığı, herhangibir ihtirazi kayıt koymadığıdır.
Bu itibarla, hükme esas alınan ek hesap raporunda davalı şirketin takım sözleşmesinin imzalandığı 2006 yılından itibaren prim ödenmesinde esas alınan karının giderek azalmasının, kara olumsuz etki eden davalı şirketin şirket dışı gerçekleşen giderlerinin 2006 yılından itibaren sürekli artması, kara olumlu yönde etki eden gelir tablosunda yeralan diğer gelir/gider kaleminin karı azaltıcı yönde 2006 yılından sonra tutarsız seyir göstermesi nedenleri ile, bu kalemlerde 2003-2005 yılları arasında gerçekleşen tutarların ortalaması alınarak tahmini ve varsayımsal olarak 2006/2009 yılları arasındaki tutarların tespiti ve buna göre geçmiş dönem eksik ödenen prim tutarlarının hesaplanması, hesaplama tamamen tahmine dayandığından varsayımsal olduğundan doğru bulunmamıştır. Hal böyle olunca bu talebin reddi yerine kabulü hatalı olmuştur.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır...)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 25.05.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.