Esas No: 2014/943
Karar No: 2016/631
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/943 Esas 2016/631 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki "tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Malatya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, birleştirilen davanın ise kabulüne dair verilen 16.12.2011 gün ve 2006/468 E., 2011/800 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 18.10.2012 gün ve 2012/2214 E., 2012/9382 K. sayılı ilamı ile;
"…Davacılar vekili; dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği yaklaşık 50 dönümlük taşınmazın “taşlık” vasfı ile tescil harici bırakılmış iken 50 yıl önce vekiledenlerin murisi tarafından imar-ihya edilerek tarım arazisi haline getirildiğini ve murisin ölümünden sonra da davacılar tarafından kullanılmaya devam edildiğini açıklayarak taşınmazın vekiledenleri adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Hazine vekili 05.12. 2006 tarihli dilekçesi ile aynı yere ilişkin ... tarafından açılan davanın reddine karar verildiğini açıklayarak işbu davanın da reddine karar verilmesini savunmuştur. Ayrıca 21.10.2010 tarihli dava dilekçesi ile taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Aralarındaki hukuki ve fiili bağlantı nedeniyle Hazine"nin açmış olduğu dava eldeki dava ile birleştirilmiştir.
Davalı Sütlüce Köyü Tüzel Kişiliği temsilcisi 26.04.2007 tarihli yargılama oturumunda davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, 05.04.2010 tarihli teknik bilirkişi raporunda C/b ile gösterilen 15.150,00 m2"lik yer ile C/f ile gösterilen 11.404,52 m2"lik yer yönünden davacılar lehine zilyetlikle kazanma koşulları gerçekleştiğinden davanın kısmen kabulüne, bu yerlerin davacılar adına tesciline, davacıların fazlaya dair isteklerinin reddine, aynı bilirkişi raporunda C/d ile gösterilen 14.339,25 m2 ve C/ mahkemece iptal olunan yer ile gösterilen 14.701,00 m2"nin birleşen davanın davacısı Hazine adına tesciline karar verilmiştir.Hükmün asıl davadaki kabule ilişkin bölümü davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller ve dosya kapsamından; dava konusu taşınmaz 1963 yılında yapılan tapulama çalışmalarında “taşlık” vasfı ile tescil harici bırakılmıştır. Kural olarak taşlık niteliği ile tapulama harici bırakılan yerlerin imar ve ihyaya muhtaç olduklarının kabulü gerekir. Bu nedenle, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde imar ve ihya için öngörülen tüm olumlu koşulların davacı yararına gerçekleşmesi halinde böyle bir yerin kazanmayı sağlayan zilyetlik ve imar-ihya yoluyla edinilmesi mümkündür.18.04.2008 tarihinde taşınmaz başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve davacı tanığı; taşınmazın öncesinde davacılar murisi Ramazan"a ait iken ölümünden sonra davacılar tarafından kullanılmaya devam edildiğini açıklamış ise de, taşınmazın tapulama sırasındaki niteliği ve imar-ihyasının kim tarafından hangi tarihler arasında gerçekleştirildiğine ilişkin beyanda bulunmamışlardır.
Öte yandan, 06.05.2010 tarihli dilekçe ile davaya müdahil olan, ... ve ... adlı şahıslar; dava konusu taşınmazın çevresi ile birlikte köylüler tarafından hayvan otlatılan kimsenin zilyetliği altında bulunmayan Hazineye ait taşlık vasfında bir yer olduğunu iddia ederek davanın reddi ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiş ve iddialarının ispatı bakımından tanık bildirmişlerdir. TMK.nun 713/1. maddesi gereğince açılan tescil davaları kamusal yönü ağırlıklı davalardan olup, Hakim tarafından, tarafların delilleriyle bağlı kalınmaksızın kendiliğinden araştırma ve inceleme yapma yetki ve görevleri bulunmaktadır. Bu bakımdan, herhangi bir kuşkunun ortaya çıkması halinde hâkim, sözü edilen tescil davalarının niteliği ve özelliği gereği doğan belirsizliği gidermelidir. Hal böyle iken, mahkemece usulüne uygun tahsisli ve kadim mera araştırması yapılmadığı gibi uyuşmazlığın çözümü için hava fotoğraflarından da yararlanılmamıştır.
Bilindiği üzere ve kural olarak böyle bir arazinin kullanım süresi ve niteliği ile üzerinde imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihi en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının dava tarihinden önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için dava tarihinden 20–30 yıl öncesine ait (1975-1985 yılları arası ) stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerekir. Ayrıca, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görülmesi, taşınmazın sınırlarının belirlenebilmesi ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi mümkündür.
Dava konusu yerin öncesinin veya hâlihazır durumunun tahsisli veya kadim meralardan olup olmadığı ayrı usul ve şekilde araştırılmaya tabidir. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır. Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu halde, kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar. HGK’nun 30.10.1991 tarih 1991/8-427-544 ve 3.5.1995 tarih ve 1995/17-149-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması halinde ise hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; taşınmazın tahsisli veya kadim mera niteliğinde olup olmadığının usulüne uygun şekilde araştırılması olmalıdır.
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının İl ve İlçe tarım müdürlüğü, İl ve İlçe Özel İdare Müdürlüğü ve Tapu Müdürlüğünden sorulması, varsa mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanıp nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığı, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa 4342 sayılı Kanunun 5.maddesine belirtilen yerlerden mi yapıldığı tahkik ve tespit edilmelidir.
Mahkemece, ziraat mühendisi, kadastro fen bilirkişisi, jeodezi ve fotoğrametri mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle dava tarihine göre 20-30 yıl öncesine ait iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının bulunup bulunmadığının usulüne uygun ve tarihleri açıkça yazılmak suretiyle Harita Genel Komutanlığı’ndan sorularak getirtilmesi, stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın meradan elde edilen yerlerden olup olmadığı, meradan elde edilen yerlerden değilse hangi tarihte kim tarafından imar-ihyasına başlandığı, imar-ihyanın hangi tarihte bittiği, taşınmaz üzerinde ekonomik amacına uygun tarımsal zilyetliğin hangi tarihte başladığı ve kim tarafından ne şekilde sürdürüldüğünün belirlenmesine çalışılmalı, tanık ve yerel bilirkişi sözleri, bilimsel esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, beyanlar arasında çelişki bulunması halinde bu çelişkinin ...nun 261. maddesi uyarınca giderilmesine çalışılmalı ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca ulaşılması gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tespiti sırasında "taşlık" vasfı ile tescil harici bırakılan taşınmazın imar, ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak tescili istemine ilişkindir.
Asıl dava dosyasında davacılar vekili; Malatya İli, Merkez Sütlüce Köyü sınırları içerisindeki 50 dönüm civarındaki taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında taşlık olarak tespit harici bırakıldığını, dava konusu taşınmazın 50 yılı aşkın bir süre müvekkillerinin murisi ..."nin zilyet ve tasarrufunda kaldığını, onun tarafından imar ve ihya edilerek tarım arazisi olarak kullanılageldiğini, murisin ölümünden sonra da 30 yıldan fazladır müvekkilleri tarafından kullanıldığını, davacılardan ... tarafından Malatya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2004/27 E., 2006/10 K. sayılı dosyasında tescil istemiyle dava açıldığını, davanın müvekkili lehine sonuçlandığını, ancak terekenin el birliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğundan bahisle kararın bozulduğunu, bu nedenle tüm mirasçılar adına yeniden dava açılması gereğinin doğduğunu belirterek, taşınmazın müvekkilleri adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu yerin mera olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Dahili davalı Sütlüce Köyü Tüzel Kişiliği temsilcisi, davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.
Fer"i müdahiller ... ile ... ise, dava konusu taşınmazın Hazine arazisi olduğunu, davacılar da dahil olmak üzere kimsenin kullanımında bulunmadığını, taşınmazda senelerden beri köy hayvanlarının otlatıldığını, davacıların köyle bir ilgilerinin bulunmadığı gibi taşınmazı da şimdiye kadar ekip biçmediklerini belirterek, çekişmeli yerin Hazine adına tescili ile eskiden olduğu gibi hayvanların otlatılmasında kullanılması talebinde bulunmuşlardır.
Birleştirilen dava dosyasında Hazine tarafından Sütlüce Köyü Tüzel Kişiliği aleyhine dava açılarak, davaya konu taşınmaz hakkında Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/475 E., 2008/198 K. sayılı dosyasında redde konu olan bölümlerin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 713/6. maddesi uyarınca Hazine adına tescili talep ve dava edilmiştir.
Yerel Mahkemece davacılardan ... tarafından daha önce açılan dava sonucunda Malatya 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/27 E., 2006/10K. sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verildiği, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 04.05.2006 tarih ve 2006/2551 E., 2006/3089K. sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın davacının murisi ..."den kaldığının anlaşılması nedeniyle mirasçılık belgesinin istenilmesi, başka mirasçılar bulunduğu taktirde davanın reddine, başka mirasçı bulunmadığı taktirde ise şimdiki gibi davanın kabulüne karar verilmesi gereğine değinilerek hükmün bozulduğu, akabinde mahkemece bozma kararına uyulduğu ve davacı ..."tan başka mirasçıların bulunması nedeniyle davanın usuli eksiklikten dolayı reddine karar verildiği, taraflarca temyiz isteminde bulunulmaması üzerine kararın 02.03.2007 tarihinde kesinleştiği, eldeki davada ise ... ile birlikte diğer mirasçıların aynı taleple dava açtıkları, bu durumda Malatya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 31.01.2006 tarih ve 2004/27E., 2006/10K. sayılı kararının hem kabul hem de redde ilişkin kısımlarının davacılar yönünden usuli müktesep hak oluşturduğu gerekçesi ile asıl davanın kısmen kabulüne, haklı olduğu gerekçesi ile de birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün asıl davadaki kabule ilişkin bölümünün davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davalı Hazine vekili temyize getirmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık asıl davaya ilişkin olup, aynı taşınmaz hakkında mirasçılardan ... tarafından daha önce açılan davada verilen kararın bozulmasına ilişkin Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 04.05.2006 gün ve 2006/2551 E.,2006/3089K. sayılı ilamına uyulmuş olması nedeniyle, eldeki davanın tarafları bakımından usuli kazanılmış hakkın doğup doğmadığı, varılacak sonuca göre yerel mahkemece eksik inceleme ile karar verilip verilmediği ve dava konusu taşınmazın mera olup olmadığının araştırılmasına gerek bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için “usuli kazanılmış hak” kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün ve 2006/4-519 E. 2006/527 K.; 31.05.2006 gün ve 2006/10-307 E. 2006/337 K.; 10.05.2006 gün ve 2006/4-230 E. 2006/288 K. ile 04.03.2009 gün ve 2009/10-34 E. 2009/104 K. sayılı kararları).
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (4.2.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması durumunda, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (...nun 21.01.2004 gün, 2004/10-44 E, 19 K.).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, İstanbul 2001, s. 4771 vd.,).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle Türk Medeni Kanununun 713/1. maddesine dayalı olarak açılan tescil davaları kamusal niteliği ağırlıklı olan dava türlerinden olduğundan, hakimin resen araştırma ve inceleme yapma görevi bulunmaktadır. Ayrıca Malatya 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 31.01.2006 gün ve 2004/27 E., 2006/10 K. sayılı davanın miras ortaklığı adına açılmadığı, davacı ..."nin münhasıran kendi adına dava açtığı ve dava sebebi olarak sadece kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayandığı, eldeki davada ise tüm mirasçılar tarafından miras ortaklığı adına dava açıldığı, TMK"nun 713/1. maddesinde düzenlenen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yanında imar ve ihya hukuksal nedenine de dayanıldığı, önceki davadan farklı olarak davalı Hazinenin cevabında mera araştırması yapılmasını talep ettiği, davaya fer"i müdahil olarak katılan şahısların da taşınmazın mera niteliğinde olduğunu ileri sürdükleri, böyle olunca da önceki davanın tarafları ve konusu ile görülmekte olan davanın tarafları ve konusunun aynı olmadığı, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 04.05.2006 gün ve 2006/2551 E., 2006/3089 K. sayılı kararının sonuç bölümünde de bozma nedeni dışındaki hususların incelenmediğinin belirtildiği, bu durumda aktif dava ehliyetinin araştırılması bakımından esastan inceleme yapılmaksızın bozma kararının verildiği anlaşılmış olmakla, Kurul çoğunluğu tarafından Malatya 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada verilen 31.01.2006 gün ve 2004/27 E., 2006/10 K. sayılı kararın bozulmasına ilişkin Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 04.05.2006 gün ve 2006/2551 E., 2006/3089 K. sayılı bozma ilamına o davanın görüldüğü mahkemece uyulmuş olmasının, eldeki davanın tarafları bakımından lehte ve aleyhte usuli kazanılmış hak teşkil etmeyeceği sonucuna varılmıştır.
Yerel mahkemece usulüne uygun şekilde tahsisli ya da kadim mera araştırması yapılmadığı gibi 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesindeki imar ve ihya için öngörülen koşullar ile TMK"nun 713/1. maddesinde düzenlenen zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığı da hükme yeterli olacak şekilde araştırılmamıştır.
Öte yandan karar ve temyiz tarihinden sonra 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 6360 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince;
1- Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Ordu, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.
2- Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.
3- Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.
Aynı Kanunun Geçici 1. maddesinin 13. fıkrasında; “1. maddeye göre tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin mahkemelerde süren davalarında katıldıkları ilçe belediyesi taraf olur” hükmüne yer verilmiştir.
Bu hüküm Kanunun “Yürürlük” başlıklı 36. maddesi uyarınca ilk mahalli idareler genel seçiminin yapıldığı 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Davada, kendisine husumet yöneltilen Malatya İli, Merkez Sütlüce Köyünün tüzel kişiliğinin, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanunun 1.maddesi uyarınca kaldırılarak, Yeşilyurt İlçesine katıldığı anlaşılmaktadır.
Tescil davasının kamusal niteliği gereğince hakim, yasal hasım durumundaki Hazine ile varsa ilgili kamu tüzel kişiliğini kendiliğinden davaya dahil ederek, taraf teşkilini sağlamak zorundadır.
O halde, yerel mahkemece 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun hükümleri nazara alınarak taraf teşkili sağlanmalı ve Özel Daire bozma kararında gösterildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak, sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından,mirasçılardan birinin aynı taşınmaz hakkında açtığı davada tescil isteğinin kısmen kabul edildiği, bu kısmi kabul kararının Özel Dairece incelenerek, bozma ilamında açık bir şekilde başka mirasçı bulunmadığı taktirde davanın şimdiki gibi kabulüne karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, anılan bozma ilamına uyulmuş olması nedeniyle davanın tarafları bakımından usuli kazanılmış hakkın doğduğu belirtilerek, direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Direnme kararının Özel Daire bozma ilamında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçelerle bozulması gerekir.
S O N U Ç : Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ile BOZULMASINA, 25.05.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.