14. Hukuk Dairesi 2019/2847 E. , 2019/7933 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 08.07.2014 gününde verilen dilekçe ile asıl dava elatmanın önlenmesi ve kal, karşı dava temliken tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne dair verilen 17.09.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Asıl dava el atmanın önlenmesi ve yıkım, karşı dava TMK 724. maddesi uyarınca temliken tescil isteğine ilişkindir.
Davacı karşı davalı; 270 parsel sayılı taşınmazın kendisine, 271 parsel sayılı taşınmazın davalılar karşı davacılara ait olduğunu, davalıların bu taşınmazına iki katlı ek bina yapmak suretiyle yaklaşık olarak 30 m2 miktarında davacıya ait taşınmaza tecavüzde bulunduğunu belirterek, taşınmazına yapılan el atmanın önlenmesi ve üzerine yapılan ek inşaatın yıkılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar karşı davacılar; davaya konu taşınmazın 30-40 yıl önce davacı tarafın izni ile yaptırıldığını, iyiniyetli olduklarını, yapının değerinin arsanın değerinden yüksek olduğunu belirterek davaya konu taşınmazın bulunduğu alanın tapu kaydının iptali ile tescilini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın reddine, karşı davanın kabulü ile dava konusu 270 parsel sayılı taşınmazın 11.03.2015 tarihli fen bilirkişi raporunda B-2 ile gösterilen 13,57 m2 lik kısmının davalılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davacı karşı davalı temyiz etmiştir.
TMK’nın 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
TMK’nın 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir.
Malzeme sahibinin TMK’nın 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
TMK’nın 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır.
Bu koşul dava tarihine ve objektif esaslara göre saptanmalı, fazlalık ilk bakışta da kolayca anlaşılmalıdır. İnşaatın kapsadığı alanın ifrazı kabil ise arsa değeri yalnız bu kısma göre, aksi halde tamamının değerine göre bulunmalıdır. İnşaatın kaldırılmasının arazi ve malzemeye vereceği zarar, kaldırılmasıyla malzeme sahibinin elde edeceği yarardan daha fazla ise inşaatın kaldırılması fahiş bir zarara yol açacaktır. (Objektif koşul)
c) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
Uygun bedel genellikle yapı için gerekli olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde noksanlıklar meydana gelecekse, bunlar taşınmaza bağlı öteki zararlar da göz önünde bulundurularak hak ve yarar dengesi kurulması suretiyle hesaplattırılmalı, iptale konu zemin bedeli arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmeli, önceden ödenmiş bedel var ise bu miktar ödenecek bedelden mahsup edilmelidir.
d) Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı karşı davalı davalılar karşı davacıların davacıya ait 270 parsel sayılı taşınmaza bitişik konumda olan 271 parsel sayılı taşınmazlarına iki katlı ek inşaat yaparak tecavüzde bulunduklarını, bu el atmanın önlenmesi ve üzerine yapılan ek inşaatın yıkılmasını, davalılar karşı davacılar iyiniyetli olduklarını ve yapının değerinin arsanın değerinden yüksek olduğunu davaya konu taşınmazın bulunduğu alanın tapu kaydının iptali ile tescilini talep etmiştir.
Dava konusu 270 parsel sayılı taşınmazda kadastro tespitinin 11.08.1965 tarihinde kesinleştiği ve taşınmazın bu tarih itibariyle çapa bağlandığı görülmektedir.
Mahkemece, 02.03.2015 tarihinde inşaat mühendisi ve teknik bilirkişiler ile yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporları doğrultusunda davalıların kendilerine ait 271 parsel sayılı taşınmazda bulunan evlerine eklenti yaparken davacıya ait 270 parsel sayılı taşınmaza 13,57 m2 müdahalede bulundukları, davalılara ait 13,57 m2"lik yapının değerinin 9.499,00 TL, davacıya ait 270 parsel sayılı taşınmazın 13,57 m2"lik tecavüzlü kısmın değerinin 3.392,50 TL olduğu kabul edilerek, temliken tescil şartları gerçekleştiğinden karşı davanın kabulüne, 270 parsel sayılı taşınmazdaki 13,57 m2 miktarlı yerin tapusunun iptali ile davalılar adına kayıt ve tesciline, açılan men"i müdahale ve kal davasının reddine karar verilmiş ise de, davacı tarafın iyiniyetli olup olmadığı tartışılmadan ve ifraz krokisi yetkili merciye gönderilerek onay alınmadan karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre, infaza elverişli şekilde ifraz ve tevhit yapılmaksızın hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
Bu nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı karşı dava davalısının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.11.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.