10. Hukuk Dairesi 2012/6113 E. , 2013/5303 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, yersiz olarak ödenen aylıkların tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosya içeriğinden son oturumda hazır bulunan davalı Kurum avukatına hükmün tefhiminin, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesindeki (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 489. maddesinin yollamada bulunduğu, aynı Kanunun 388. maddesi) unsurları içerir biçimde yapılmadığı anlaşıldığından, anılan tefhim ve karar tarihinin temyiz süresinin başlangıcı olarak kabulüne hukuken olanak bulunmadığı, gerekçeli kararın tebliğ edilmediği gözetildiğinde; 10.02.2012 tarihli temyiz dilekçesinin süresinde yapıldığı belirgin olmakla, Mahkemece 13.02.2012 tarihinde verilen ve süresinde temyiz edilen "temyiz isteminin reddi" kararının BOZULMASINA,
2-İşin esasına gelince;
Davacı Kurum, davalının, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu sigortalısı olan, ölen annesi nedeniyle, davalıya 15.02.1991 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlandığını; davalının, 01.09.1979-01.05.1989 tarihleri arasında Bağ-Kur hizmeti bulunduğunu, 30.01.1999 tarihinde tahsis talebine istinaden emekli olduğunu ileri sürerek, davalının ölen annesinden aldığı ölüm aylıklarına ilişkin haksız ödemenin tahsiline yönelik itirazın iptali isteminde bulunmuş, mahkemece, davalı annesinden dolayı ölüm aylığı almakta iken isteğe bağlı olarak yatırdığı Bağ-Kur primlerinden dolayı emekli olduğu, davalının yaşı ve mevcut eğitim durumu itibariyle, her iki maaşın birden alınamayacağını bilemeyeceği, kurum personelinin hatası bulunduğu, Borçlar Kanunun 63. maddesi uyarınca maaş iadesinin mümkün olmayacağı gerekçesiyle, davanın reddi ile davacı Kurum aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmiştir.
506 sayılı Yasanın 68/I-C-a maddesi aylık bağlanma koşulları yönünden "evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir veya aylık almayan kız çocuklarına” aylık bağlanması olanağı öngörürken; aynı maddenin (VI) numaralı bendi, kız çocuklarına bağlanan aylığın kesilme nedeni olarak “çalışma ve evlenme” halini kabul etmekteyken; 4958 sayılı Yasanın 06.08.2003 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 35. maddesiyle, söz konusu (VI) numaralı bende “buralardan gelir veya aylık almaya” ibaresi eklenerek böylelikle “Sosyal Sigortadan, Emekli Sandıklarından aylık veya gelir almaya başlama” olgusu, hak sahibi kız çocuklarına bağlanan aylığın kesilme nedeni olarak benimsenmiştir. Değişiklik 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin önceki yasa ile oluşan kazanılmış hakları ortadan kaldıramayacağı olgusu gözetildiğinde, 06.08.2003 öncesi döneme ilişkin ödemelerin bu nedenle istirdadı yoluna gidilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.
506 sayılı Yasaya 02.07.2005 tarih, 5386 sayılı Yasanın 2.maddesiyle eklenen Geçici 91. madde ise, “6.8.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar; bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınmaz.” hükmünü getirmiştir. Bu düzenleme de 506 sayılı Yasanın 68/VI maddesinin 4958 sayılı Yasa ile değiştirilen haline göre farklı düzenleme getirerek “kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları” halini aylık kesme nedeni olarak öngörmüş; Geçici 91. maddenin altı ve yedinci fıkrasında ise; “Bu maddenin birinci ve ikinci fıkrası gereğince, aylık veya gelirleri ödenmeye devam olunacak kız çocuklarının aylık veya gelirlerinin ödenmesine devam olunması için sahip olmaları gereken şartları, ilk kez veya yeniden 06.08.2003 tarihinden sonra haiz olan kız çocukları da aynı esas ve usûllerle aylık veya gelir hakkından yararlandırılır.” kuralı yer almaktadır.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmünü içermektedir.
Konuya ilişkin 5510 sayılı Yasa öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Yasanın "Yersiz ve yanlış ödemelerin tahsili"ni düzenleyen 121. maddesinde yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamını belirleyen bir düzenleme bulunmadığı gibi, anılan Yasa içeriğinde konuyu düzenleyen başka bir düzenlemenin de yer almadığı görülmektedir. 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 sayılı Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin kasıtlı kusurlu davranıştan veya Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmasına bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa, geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır.
Belirtilen nedenlerle; sebepsiz zenginleşmede iade konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olan 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gerekmektedir. Geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun genel hüküm niteliğinde bulunan BK 63. maddesinin uygulanma yeri yoktur. Anılan maddeye göre, haksız (nedensiz ) bir edinimde bulunan kimse, onun geri alınması zamanında elinden çıkmış olduğunu kanıtladığı tutar oranında ret ve geri vermekle yükümlü değilse de, haksız edinimde bulunan, o şeyi kötü niyetle elden çıkarmış veya onu elden çıkarırken sonradan ret ve geri vermeye zorunlu tutulacağını biliyor ise, ret ve geri vermekle yükümlüdür.Bir başka anlatımla, iyi niyetli zenginleşen sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermeyle yükümlü olmayacak, buna karşın, zenginleşen zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor, iyi niyetli sayılmayacaktır.
Somut olayda; davalının 01.08.1957 – 02.01.1962 tarihleri arasında 506 sayılı Kanuna tabi 1388 gün sigortalılığı ile 01.09.1979 – 30.01.1991 tarihleri arasında ev kadını olarak isteğe bağlı 1479 sayılı Kanuna tabi 4109 gün sigortalılığına binaen yaşlılık aylığı tahsis koşullarının oluşması nedeniyle 2829 sayılı Kanunun 8. maddesinin birinci fıkrası gereğince 1479 sayılı Kanun hükümlerine göre 01.02.1991 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı dosya kapsamından anlaşılmıştır. Davalının, annesi üzerinden 506 sayılı Yasa uyarınca ölüm aylığı bağlanırken verdiği imzasını içerir beyan ve taahhüt belgesinde; “Sosyal Sigortaya veya çeşitli Emekli Sandıklarına tabi yaşlılık aylığı alması halinde derhal Kuruma bildireceğine” ilişkin taahhütte bulunmasına rağmen; davalının, içerisinde 506 sayılı Kanununa tabi zorunlu sigortalı olarak çalışma günlerinin de dahil edilerek 1479 sayılı Kanun hükümlerine göre yaşlılık aylığı bağlandığını, Kuruma bildirmemesi karşısında,
davalının, 5510 sayılı Yasanın 96/a maddesindeki düzenleme uyarınca on yıllık sürede yapılan ödemeleri iadeyle yükümlü bulunmaktadır.
3-) Kabule göre; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasanın 88. maddesinin 18. fıkrasının ikinci cümlesinde “Kurumun taraf olduğu her türlü dava ve icra takiplerinin kısmen veya tamamen aleyhe neticelenmesi halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda yazılı tazminat ve cezalar Kurum hakkında uygulanmaz” hükmü öngörülmüştür. Anılan hükmün, Kurum hakkında süren uyuşmazlıklara uygulanmasının yasal bir zorunluluk olduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde Kurum aleyhine, kötüniyet tazminatına karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Yukarıda sıralanan maddi ve hukuki olgular ışığında dava konusu somut olayda; Mahkemece, yazılı şekilde davanın reddi ile davacı Kurum aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 19.03.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.