10. Hukuk Dairesi 2012/21913 E. , 2013/5269 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı Kurum, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelir ve yapılan masrafların 506 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca tazminine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, istek gibi davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı ile davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin olup, 506 Sayılı Kanunun 26/1.inci maddesindeki “....sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün, Anayasa Mahkemesince 23.11.2006 tarih ve 2003/10 Esas 2006/106 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş olması karşısında, Kurumun bu maddeden doğan rücu hakkının, “halefiyete” değil, “kanundan doğan basit rücu hakkına” dayandığının kabul edilmesi ve bu kabul çerçevesinde, Kurumun rücu alacağının, ilk peşin değerin kusura tekabül eden miktarıyla sınırlı bulunmasına, öte yandan, kesinleşen önceki rücu davalarında hükmolunan miktarın mahsubu yapılırken, sigortalıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin esas alınması gerektiğine; şayet ilk peşin sermaye değerli gelirle birlikte artışlara da hükmedilmişse, artışların hükmolunacak rücu tazminatından mahsup edilmesine olanak bulunmamasına, bu çevrede meseleye fiili ödemeler açısından bakıldığında ise fiili ödemenin mevcudiyeti halinde, kurumun talep edebileceği miktarın hesabının da aynı şekilde gerçekleştirilmesi gerekmekte olup; şayet ilk peşin sermaye değerli gelirin kusur karşılığı, fiili ödeme miktarından düşük ise o takdirde ilk peşin sermaye değerine itibar edilmesi; aksine fiili ödeme miktarı ilk peşin değerden düşük ise o takdirde de fiili ödeme miktarının esas alınması gerektiğine göre, mahkemece, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest davalara uygulanması gerektiği gerekçe gösterilerek yargılama yapılıp, hüküm tesis edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Davanın yasal dayanağını teşkil eden 506 sayılı Yasanın 26. maddesi hükmü gereğince davalı işverenin rücu alacağından sorumluluğu ancak maddede öngörülen yasal koşulların gerçekleşmesi halinde mümkündür. Somut olayda, zararlandırıcı sigorta olayının, dava dışı şirketin tanker şoförü olan kazalı sigortalının, gece vardiyasında saat on buçuk sularında, fabrika önünde tankerdeki suyun boşalmasını beklerken, araç içindeki telefonunu almaya kalkıştığı iddia edilen davalı
tarafından taşla gözüne vurulup yaralanması biçiminde gerçekleştiği, hükme dayanak kılınan 25.04.2010 tarihli kusur raporunda, davalıya %100 kusur verildiği, diğer yandan, ... . Çocuk Mahkemesinin 2007/152 E. sayılı dosyası ile davalı hakkında kamu davası açıldığı ve halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükmüne göre; hukuk hâkimi kusur olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi kusurun takdiri ve zararının miktarını tayin hususunda da ceza mahkemesi kararı ile bağlı değildir. Ancak, kesinleşen ceza mahkemesi ilamında saptanmış olan maddi olguların hukuk hakimini de bağlayacağı tartışmasızdır. Hükme dayanak kılınan kusur raporu bu nedenle yetersiz olup mahkemece, ceza davasının sonucu beklenip ilgili dosyanın kesinleşmesi halinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman bilirkişi heyetinden ceza davasında kesinleşen maddi olgular da değerlendirilerek tarafların kusur oran ve aidiyeti konusunda yeniden rapor alınıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
O halde; davacı Kurum avukatı ile davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 19.03.2013 gününde oy birliğiyle karar verildi.