1. Hukuk Dairesi 2019/4239 E. , 2020/5049 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
.-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ile tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı ..."in, 250 ve 273 parsel sayılı taşınmazlarını oğlu olan davalıya satış yoluyla temlik ettiğini, yapılan işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının kötü niyetli olduğunu, aradan çok uzun bir sürenin geçtiğini, hakkın kötüye kullanıldığını, ayrıca muristen intikal eden 5 adet parsel yönünden tüm mirasçılar arasında 06.03.2000 tarihinde taksim yapıldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ... ölüm tarihinden dava tarihine kadar yaklaşık 30 yıl geçtikten sonra davacının eldeki davayı açmasının hakkın kötüye kullanılması ve dürüstlük ilkesine aykırı olduğu, muris muvazaasında her ne kadar bir süre öngörülmemiş olsa da sonsuza dek davalıyı dava tehditi altında tutmanın hukuk güvenliğini zedeleyeceği gerekçesi ile davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, "… Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.05.2015 tarihli 2013/1-2302 E. 2015/1313 K. sayılı kararında " muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımının söz konusu olmadığı, işlemin muvazaalı olması durumunda üzerinden bir zaman geçmesi halinde geçerli hale gelmeyeceği ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği, muris muvazaasına dayalı olarak dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değerlendirilmesi mümkün değildir." görüşü benimsenmiştir. Hâl böyle olunca, tarafların toplanan ve toplanacak tüm delilleri değerlendirilmek suretiyle, mirasbırakanın davalıya yaptığı temliklerin yukarıdaki ilkeler doğrultusunda mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulmasından sonra bir karar verilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek neticeye gidilmiş olması doğru değildir ...." gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1904 doğumlu mirasbırakan ..."in 09.04.1983 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak çocukları davacı ... ile davalı ... ve dava dışı ... ile gelini 27.05 2005 tarihinde ölen oğlu ...."nın kaldığı, mirasbırakanın 250 ve 273 parsel sayılı taşınmazlarını oğlu olan davalıya 15.05.1981 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, ayrıca mirasbırakanın ölümü ile geriye dava konusu taşınmazlarla aynı yerde toplam 23 parça daha farklı vasıflı (ev-arsa-tarla v.s) taşınmaz bıraktığı, bunlardan 5 parça taşınmazın mirasbırakanın ölümünden sonra mirasçılar arasında paylaşıldığı, diğer taşınmazların ise hâlen mirasbırakan adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, muris muvazaasına dayalı davalarda mirasbırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Davacı taraf, 6100 sayılı HMK’nin 190. ve 4721 sayılı TMK’nin 6. maddeleri uyarınca mirasbırakanın mal kaçırma iradesi ile hareket ettiğini kanıtlamalıdır.
Somut olayda; mal kaçırma amacı ile hareket etmesi halinde mirasçılarına herhangi bir şey bırakmama eğilimi ile hareket edecek olan mirasbırakanın geride 23 parça daha taşınmaz bıraktığı, kalan taşınmazların miktar ve vasıflarının, çekişme konusu taşınmazlardan çok daha iyi durumda oldukları anlaşılmaktadır. Ayrıca, mirasbırakanın ölümünden sonra düzenelenen ve tüm miraçıların imzasını taşıyan “özel taksim sözleşmesi” başlıklı 06.03.2000 tarihli belge ile kalan taşınmazlardan 5 parçasının daha mirasçılar arasında paylaşıldığı, sözleşme ile davacı ... ile davalı ...’ya bırakılan taşınmazlar, anılan sözleşmede geçen miktarları ve belirlenen değerleri gözüne alınarak karşılaştırıldığında, davacının yaklaşık olarak davalıdan 12-13 kat daha değerli taşınmazları aldığı, sözleşmede geçen en değerli taşınmazın kız çocuklarına bırakıldığı anlaşılmaktadır. Sözleşmenin içeriğinin davalının savunmasını doğrular nitelikte olduğu görülmüştür.
Öte yandan, davanın olumlu sonuçlanması halinde ileride hak elde edebilecek mirasçılardan ... davalı tanığı olarak verdiği beyanında, davalı ...’nın kendi düğününden sonra düğünde takılan altınları mirasbırakan babasına verdiğini, mirasbırakanın da altınların parası ile borçlarını ödediğini, mirasbırakanın yaşı nedeniyle artık çalışamayacak olması nedeniyle borcunu ödeyebilmek amacıyla çekişmeli taşınmazları davalıya devrettiğini, o dönemde altınların değeri ile çekişmeli taşınmazların değerinin eş değer olduğunu bildirmiş, davalının savunmasını destekleyen ifadelerde bulunmuştur. ... gerçek irade ve amacı tespit edilirken, tüm bu hususların birlikte değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Bozma ilamında açıklanan ilkeler ve yukarıda değinilen olgular bir bütün halinde değerlendirildiğinde, mirasbırakanın yaptığı temlik ile mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla hareket etmediği, davacı tarafın iddiasını ispat edemediği anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.