Esas No: 2021/4498
Karar No: 2022/5051
Karar Tarihi: 16.02.2022
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/4498 Esas 2022/5051 Karar Sayılı İlamı
4. Ceza Dairesi 2021/4498 E. , 2022/5051 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Hakaret, şantaj
HÜKÜMLER : Mahkumiyet
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ile suç tarihine göre, sanık ... müdafisinin temyiz isteminin, sanık hakkında verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik olduğu belirlenerek, dosya görüşüldü:
1- Sanık ... hakkında hakaret suçundan kurulan hükmün temyizinde;
Hakaret suçuna ilişkin kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilmez olduğu anlaşıldığından, tebliğnameye uygun olarak, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddeleri uyarınca, sanık ... müdafisinin TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE, oy birliğiyle;
2- Şantaj suçundan kurulan hükmün temyizine gelince,
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın, katılana facebook isimli sosyal paylaşım sitesinden göndermiş olduğu mesaj içeriklerinin bütünü ve söylendiği bağlam içinde değerlendirildiğinde; ifadelerin Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalması karşısında, şantaj suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı ve sanık ... müdafisinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 16/02/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Sanık ve katılanın ...adlı sosyal paylaşım sitesi üzerinde birbirlerine göndermiş oldukları mesajların içeriklerine, sanığın soruşturma aşamasındaki ikrarına ve dosya içeriğine göre, sanık ile katılanın bir süre arkadaş oldukları ve bu zaman diliminde sanığın katılandan borç para aldığı, borcunun ödenmemesi nedeniyle katılanın icra takibi başlattığı, bunun üzerine ... üzerinde yazıştıkları sırada sanığın gönderdiği 25/09/2015 tarihli mesajda "Sanma ki kurtuldun, seninle yatak odasındayken çektiğim video duruyor, devamında izliyorum. Bende sana dava açıp onuda savcılığa vereceğim. Gör bak, el mi yaman bey mi" dediği, ayrıca bir kısım mesajlarda katılanın kendisine para vererek ilişki kurduğunu belirtiği, bu eylemleri nedeniyle sanık hakkında tehdit suçundan kamu davası açıldığı, Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonunda "sanığın katılana ait görüntüleri savcılığa verme tehdidini, borcunu ödememek için yapması nedeniyle eyleminin şantaj suçunu oluşturduğu" kabul edilerek TCK'nın 107/2.maddesi delaletiyle aynı yasanın 107/1, 62, 50/1-a ve 52.maddeleri uyarınca mahkumiyetine karar verildiği, verilen hükmün sanık müdafisinin temyizi üzerine Özel Dairece özetle " mesajlarda yer alan ifadelerin Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalması nedeniyle şantaj suçunun unsurlarının oluşmayacağı" gerekçesiyle oy çokluğuyla bozulmasına karar verilen olayda; sanığın eyleminin şantaj suçunu oluşturduğu ve Yerel Mahkemenin eylemi nitelendirmesinde isabetsizlik bulunmadığı kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun düşüncesine iştirak edilmemiştir. Şöyle ki;
Konunun açığa kavuşması için şantaj suçuna ilişkin açıklamalara yer verilmesi gerekmektedir.
Şantaj suçu, 5237 sayılı TCK'nun 107. maddesinde “Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş iken, 08/07/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun ile maddeye; “Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur” biçiminde ikinci fıkra eklenmiştir. Değişikliğe ilişkin gerekçede de; “Kişinin yarar sağlamak maksadıyla bir başkasının şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunması halinin tehdit suçuna ilişkin ‘sair kötülük’ kapsamında değerlendirilmesinin daha az cezayı gerektireceği eleştirisi karşısında, madde metnine söz konusu fıkra eklenmiştir” denilmektedir.
Maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren ve birinci fıkrasından farklı unsurlar içeren ikinci fıkrasına göre, kendisine ya da başkasına yarar sağlamak için kişinin şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunan fail, maddenin birinci fıkrasında öngörülen hapis ve adli para cezası ile cezalandırılacaktır. Tehdit suçunun özel bir görünüm şekli olan bu suçtaki seçimlik hareketler, mağdurun şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulmasıdır. Fail, mağduru, ona zarar verebilecek bir durumu açıklama tahdidiyle istediği yararı elde etmeye zorlamaktadır. Failin eylemi sonucunda mağdur bildirilen kötülüğe katlanmak veya kötülüğün gerçekleşmemesi için failin isteğini yerine getirme arasında tercihte bulunmaya zorlanmaktadır.
Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde şeref; "başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer" şeklinde tanımlanmıştır. Saygınlık ise, "saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, itibar, prestij" anlamlarına gelmektedir. Söz konusu suçta açıklanacağı veya isnat edileceği ifade edilen hususların, kişinin şeref ve saygınlık değerlerine zarar verecek nitelikte olması gerekmektedir.
Açıklanacağı tehdidinde bulunulan hususun suçtan önce gerçekleşmiş, diğer bir deyişle geçmişte kalmış olması fiilen zorunlu olmakla birlikte, mağdurun bu duruma düşmesinde failin etkisinin olup olmamasının veya açıklanacağı tehdidinde bulunulan durum itibarıyla mağdurun meşru zeminde olup olmamasının suçun oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır. Açıklanacağı bildirilen hususların herkes tarafından bilinmeyen olgular olması da zorunludur, zira herkesin bildiği bir durum yeteri kadar korkutuculuk sağlamayacağından, suçu oluşturmaya elverişli olmayacaktır.
Öte yandan tehdit edilen mağdurdan sanığa veya başkasına bir yarar sağlamasının istenilmesi bu suçun oluşumu için şarttır. Talep edilen yararın failin zaten hakkı olan bir hususa ilişkin olması durumunda şantaj suçu oluşmayacaktır. Elde edilmek istenilen yarar; para, mal veya bir hizmet sağlanması gibi maddi bir değer olabileceği gibi örneğin cinsel ilişkiye girmeyi temin etme gibi maddi değer dışında başka bir fayda da olabilir. Ayrıca yararın elde edilmiş olması suçun tamamlanması bakımından gerekli olmayıp yarar sağlamak maksadıyla şeref ve saygınlığa zarar verebilecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnad edileceğine ilişkin tehdidin mağdura ulaştırılması suçun tamamlanması açısından yeterlidir, ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi gerekli değildir. Suçun tamamlanabilmesi için failin amacına ulaşmış olması şart değildir. Mağdurun iradesinin gerçekten etkilenip etkilenmediği araştırılmaksızın zorlamaya elverişli hareketlerin gerçekleştirilmesiyle suç tamamlanacaktır. Önemli ve gerekli olan tehdidin objektif olarak zorlamaya elverişli olmasıdır.
Bozma kararında atılı suçun oluşmama nedeni olarak sanığın "Anayasal şikayet hakkını kullanması" nedenine dayanıldığından, bu hakka ilişkin açıklamalara da yer verilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nun esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak tanımlandığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır.
Uyuşmazlıkla ilgili olan suçun hukuka aykırılık unsuru, fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır. 5237 sayılı TCK'da hukuka uygunluk sebepleri 24 ila 26. maddelerinde gösterilmiştir. Konumuzla ilgili olan "hakkın kullanılması" aynı yasanın 26/1. maddesinde "Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez" biçiminde düzenlenmiştir. Buna göre, bir hakkı kullanan kimse hukuka aykırı bir şekilde hareket etmiş sayılamayacaktır. Bu hak, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge gibi nizamlara dayanabileceği gibi hukuken tanınmış ve düzenlenmiş olmak kaydıyla, bir mesleğin icrasından da doğabilir. Hukuka uygunluk nedeni olarak hakkın kullanılmasından söz edilebilmesi için, kişiye hukuk düzenince tanınmış sübjetif bir hakkın varlığı yanında, kişinin bu hakkını sınırları içinde kullanması zorunludur.
Hakkın kullanılması olarak kabul edilen şikayet hakkı Anayasanın "Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı" başlıklı 74. maddesinin birinci fıkrasında, "Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye'de ikamet eden yabancılar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir" şeklinde, "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında ise "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" biçiminde hüküm altına alınmıştır. Şikayet hakkının kullanılması, kişilerin veya kamu görevlilerinin yasaya uygun davranmadıkları iddiasıyla idare veya yargı makamlarınca denetlenmelerine olanak sağlamaktadır. Şikayet edilen kişinin suç işlediği için cezalandırılması veya kamu görevlisinin hukuka aykırı davranışı nedeniyle disiplin işlemine ya da yargılamaya tabi tutulması kötülüğe uğraması sonucunu yaratsa dahi, yasal hakkın kullanılması nedeniyle kişi cezalandırılamamaktadır. Hukuksuz bir muameleye maruz kalan kişinin bu haksızlığı icra eden sivil veya kamu görevlisi olan kişiye, hukuk önünde hesaplaşması anlamına gelen sözleri söylemesi tehdit veya şantaj olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü bu halde Anayasanın güvence altına aldığı şikayet hakkının kullanımı söz konusudur. Bu kişinin ilgili makamlara müracaat etmesi de, şantaj ya da tehdit düşüncesiyle değil, şikayet hakkının kullanılması amacıyla hareket ettiğinin göstergesi olmaktadır. Netice itibariyle herkes, kendisi veya kamu ile ilgili konularda yetkili makamlara şikayette bulunmak ve dava açmak hakkına sahiptir. Ancak bu hakkın, hakkı doğuran nedenin koyduğu sınırlar içinde kullanılması, kötüye kullanılmaması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Olayımızda, sanığın katılan ile olan arkadaşlıkları sırasında borç para aldığı, bu borcu ödememek için birlikte oldukları dönemde çektiği yatak odasına ilişkin görüntüleri dava açmak veya savcılığa vermek suretiyle açıklayacağı tehdidinde bulunduğu sabittir. Bir kadının yatak odasına ait görüntülerin dava açarak veya savcılığa şikayet yoluyla ortaya çıkarılsa dahi, özel yaşamına ait görüntülerin birçok kişi tarafından öğrenilmesini sağlayacağından şeref veya saygınlığına zarar vereceği ve üzerinde ağır tehdit oluşturacağı açıktır. Sanığın açıklayacağını bildirdiği hususun katılanın şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikte olduğu, bu tehdidin ağırlığına göre iradesini etkilemeye ve zorlamaya elverişli boyuta ulaştığı ve borçtan kurtulmak amacıyla gerçekleştirildiğinden yarar sağlama amacınında bulunduğu dikkate alındığında, TCK'nın 107/2. maddesinde düzenlenen şantaj suçunun maddi ve manevi unsurlarının gerçekleştiği anlaşılmakta olup, esasen bu konuda görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Fiilin şikayet hakkının kullanılması niteliğinde olup olmadığı ve buna bağlı olarak suçun hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği hususuna gelince; Yukarıda açıklana yasal düzenlemelere göre kişilere şikayet hakkının ve hak arama özgürlüğünün tanınma amacı, suç işleyen veya başka biçimde hukuka aykırı davranan kişi ya da kamu görevlisinin bu hukuka aykırı davranışı nedeniyle disiplin işlemine veya yargılamaya tabi tutularak, idare veya yargı makamlarınca denetimine olanak sağlanması ve böylece temel hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlamaktır. Hukuka uygunluk nedeni olarak bir hakkın kullanılmasından söz edilebilmesi için, kişiye hukuk düzenince tanımış subjektif bir hakkın varlığı yanında hakkı doğuran nedenin koyduğu sınırlar içerisinde kullanılması, kötüye kullanılmaması zorunludur. Somut olayda sanığın şikayet veya dava açma hakkını kullanmasını gerektiren ihlal edilmiş bir hakkı bulunmadığı gibi, bu yönde soyut iddia veya savunması dahi bulunmamaktadır. Sanığın katılan ile birlikte oldukları sırada üretilmiş yatak odasına ait görüntülerin dava açmak veya şikayette bulunulmak suretiyle mahkemeye ya da Cumhuriyet Savcılığına verilmesine dönük tehdidin amacı, ihlal edilmiş bir hakkın elde edilmesi olmayıp, tamamen şeref veya saygınlığına zarar verme tehdidiyle borçtan kurtulup katılandan yarar sağlamaktır. Kaldı ki katılanın özel hayatına ilişkin görüntülerin açıklanmasının sanığın herhangi bir hakkının korunmasına ve aranmasına katkısı da yoktur. Açıklanan nedenlerle sanığın fiilinin şikayet hakkının veya hak arama özgürlüğünün kullanılması kapsamında sayılmasına yasal olanak bulunmadığı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, dolayısıyla olayda hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedeninin gerçekleşmediği ve eyleminin şantaj suçunu oluşturduğundan, Yerel Mahkemenin bu yöndeki vasıflandırmasında bir isabetsizlik bulunmadığı kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun hükmün bozulması yönündeki görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır.