1. Hukuk Dairesi 2018/3204 E. , 2020/5020 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.10.2020 Salı günü saat 10.45"de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, muris ..."nın davaya konu 1630 parsel sayılı taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde davalı gelinine satış göstererek temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptaliyle mirasçılar adına tesciline; olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, satışın gerçek olduğunu, bedelini ödediğini belirtip davanın reddini savunmuş, eşi olan dahili davalı da benzer beyanlarda bulunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, tapu kaydının iptaliyle tüm mirasçılar adına payları oranında tesciline ilişkin verilen karar, Dairece ‘…Somut olayda, davanın, murisin oğlu Memet dışındaki mirasçıları tarafından murisin gelini (Memet"in karısı) Safinaz aleyhine açıldığı; dava dışı mirasçı Memet"in, davaya dahil edilse bile, açılan davaya muvafakat göstermediği, böylece taraf teşkilinin sağlandığından söz edilemeyeceği açıktır. Hal böyle olunca, muris ..."nın miras şirketine TMK"nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu göz ardı edilerek esas hakkında hüküm kurulması doğru değildir.’ gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan ...’nın 04.10.2012’de ölümü üzerine geriye mirasçı olarak davacı çocukları ...,...,...,...,...,...,.... ile ölü oğlu Kemal’den olma torunları Ökkeş, Gülcan, Murat, Kemal ile dava dışı oğlu ...’in kaldıkları, davalı ...’ın 1969 doğumlu olup dava dışı mirasçı ... ile evli olduğu, miras bırakanın 1630 parsel sayılı taşınmazını 11.10.2011 tarihinde davalı gelinine 2.000,00 TL bedel karşılığında devrettiği, çekişmeli taşınmazın dava tarihi itibarıyla değerinin 115.236,35 TL; temlik harici beş parça taşınmazın dava tarihi itibarıyla toplam değerlerinin ise 394.397,48 TL olduğu anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda miras bırakanın iradesini tespit etmek bakımından tanık ifadelerinin önemli olduğu kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince, dinlenen tanık beyanları ve dosya içindeki bilgi ve belgelerden, miras bırakanın mal kaçırma kastını gösteren somut bir olgu bulunmadığı, davacılarla arasında bir husumet olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca; davacılar tarafından HMK"nın 190. ve TMK"nın 6. maddeleri uyarınca muvazaa iddiasının usulünce kanıtlanamadığı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.10.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.