Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/4105
Karar No: 2013/4911

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2012/4105 Esas 2013/4911 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2012/4105 E.  ,  2013/4911 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

    Dava, itirazın iptali ve takibin devamı ile inkar tazminatı istemine ilişkindir.
    Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
    Hükmü, taraflar avukatlarının temyiz etmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    1-21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve ayrıca 5236 sayılı Kanun, katsayı artışı da uygulanmak suretiyle bu kanunların yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden 2011 yılı için 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427’nci maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını 1.540,00 TL. olarak değiştirmiştir.
    Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz sınırı belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hesaba katılmaz.
    Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması halinde temyiz (kesinlik) sınırının saptanmasında alacağın tamamının gözetilmesi; tümü dava konusu yapılan bir alacağın kısmen kabulünde ise temyiz (kesinlik) sınırının belirlenmesinde kabul ve reddedilen miktarların esas alınması, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427’nci maddesi hükmü gereğidir.
    Somut olayda, yerel mahkemece verilen temyize konu miktar, yukarıda değinilen temyiz (kesinlik) sınırının altında bulunduğundan, anılan karara karşı davacı kurum avukatının temyiz yoluna başvurması, hükmolunan miktar itibariyle mümkün değildir.
    Hal böyle olunca, davacı Kurum avukatının temyiz dilekçesinin miktar itibariyle kesinliği nedeniyle reddi gerekir.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Kurum avukatının temyiz dilekçesinin REDDİNE;
    2-)Davalı ... ve Tic. Ltd. Şti. avukatının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
    Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının davalıdan alınmasına, Üye ..."ın muhalefetine karşı, Başkan ..., Üyeler ..., ... ve ..."ın oylarıyla ve oyçokluğuyla, 15.03.2013 gününde karar verildi.
    KARŞI OY
    Mülga 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 53. maddesi, “sigortalılar, aylık prim borcunu ilgili ayın sonuna kadar ödemek zorundadırlar. Kurumun, 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanuna göre tahakkuk eden prim alacakları aylık olarak veya Kurumca tespit edilecek dönemlerde ödenir. Ayrıca, Bakanlar Kurulu kararı ile ürün bedellerinden tevkif suretiyle de tahsil edilebilir.” hükmünü içermektedir.
    Maddeye bakıldığında ilk göze çarpan, prim borcunun yükümlüsünün “sigortalı” olduğu; sigortalıların prim borçlarını Kurumca tesbit edilen dönemlerde ve ayrıca satacakları ürün bedellerinden kesinti yoluyla ödeyebilecekleridir.
    Yasa metninden ortaya çıkan bir anlamda şudur; ürün bedellerinden tevkif (kaynakta kesinti) suretiyle de primler “tahsil edilebilir” denilerek, bu konuda sigortalıya bir seçimlik hakkın tanınmış olduğu, bir kısım primlerin tahsilinin hasat sonrasına bırakılabileceğidir.
    Tarım Bağ-Kur primlerinin süresinde ödenmemesinin yaptırımı anılan Kanunun 53. maddenin ikinci fıkrasında gösterilmiştir. Geciken primler, sigortalılardan gecikme zammı ile tahsil edilecektir.
    Primlerin ödenmesine ilişkin Yasadaki tek düzenleme budur. Anılan Yasa hükmünde, sigortalının prim borcundan dolayı, sigortalının tarımsal ürünlerini satın alacak olan gerçek yada tüzel kişi, tüccar ya da esnafın da bu primlerden belli oranda müteselsil sorumlu olacaklarına dair hiçbir ifade yer almamaktadır.Madde, primlerin tarımsal ürün bedellerinden tevkifatı kararını Bakanlar Kuruluna bırakmıştır.Bu yönde çıkarılan 1993 tarihli Bakanlar Kurulu Kararına ek karara bakıldığında; tarımsal ürün alıcıları, satın aldıkları ürün bedellerinden kesinti yaptılar ise bunu Bağ-Kur hesabına intikal ettirmek zorunda olduklarının ifade edildiği görülecektir. Eğer bir kesinti yapılmış ve Kuruma intikal ettirilmemiş ise sebepsiz zenginleşme kapsamında iade yükümlülüğünün doğması kaçınılmazdır.
    Çalışma Bakanlığının tebliğine bakıldığında sorunun kaynağına ulaşmış olmaktayız; bu tebliğ ile; tevkifat yapmayanların Kuruma karşı sorumlu olacakları, yasal faizi ile kendilerinden tahsil edileceği belirtilmektedir.
    Burada yanıtı aranması gereken ilk husus şudur; Kanunun açıkça yaptırıma bağlamadığı bir konuda, idarenin takdir yetkisine dayalı olarak çıkardığı bir tebliğ ile müteselsil sorumluluk yaratılabilir mi? Müteselsil borçluluğun kaynakları Borçlar Kanununun 141. maddesinde ifade edilmiştir. Müteselsil borçluluk ya bir hukuki işlemden ya da yasadan (ancak yasanın açıkça öngördüğü hallerde) doğar.
    1479 sayılı Kanunun 53. maddesinin, tarımsal ürün alıcılarının, tarım sigortalılarına ait primlerden kaynaklanan borçluluğundan, sorumluluğundan söz eden bir yapısı bulunmamaktadır. 53. maddenin müteselsil sorumluluk öngörmediğinin belirgin bulunması karşısında, somut uyuşmazlıkta olduğu gibi davalının sorumluluğuna hükmedilemez.
    Borçlar Kanununun 141. maddesinde müteselsil sorumluluğun kaynağı olarak gösterilen “kanundan doğacağı” yönündeki ifadenin, “her tür yasal mevzuat” olarak anlaşılması gerektiğinin iddia olunması halinde ise karşısına “normlar hiyerarşisi” engeli çıkacaktır.Teselsüle dayalı sorumluluk hallerine, kanunda şüpheye yer bırakmayacak şekilde yer verilmesinin gerekeceği, Ticaret Kanununun 7. maddesinde, ticari işler için öngörülmüş olan teselsül karinesinin bir benzerine ise sosyal güvenlik mevzuatında yer verilmediği yönü dikkate alınmalıdır (HGK’nın 04.07.2007 gün ve 2007/10-433-455 sayılı Kararı).
    Üzerinde durulması gereken bir diğer yön, tebliğ ile neyin ifade edildiği, tebliğin işlevinin ne olduğudur.Yasaların uygulanmasını göstermek veya öngördüğü işleri yerine getirmek üzere tüzük, yönetmelik çıkarılabileceği gibi, gerektiğinde genel ve objektif kurallar içeren başkaca bir takım düzenleyici işlemler de yapılabilir.
    Yürütmenin takdir hakkının keyfiliğe yol açmaması için idari işlemler ile getirilen düzenlemelerin konu ve alan itibariyle bir yasaya dayanması, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerinin bir gereğidir. Bu durum, hukuki güvenliğin sağlanması için de zorunludur. Yürütmenin, yetkisini Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanacağına ilişkin Anayasa hükmünün de anlamı budur. Yasa ile düzenlenmiş olmak koşulu ile, teknik ve uzmanlık isteyen konulara ilişkin “ayrıntılar” idarenin takdir yetkisine bırakılabilir. Yasa ile düzenlenmemiş bir alanda yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez. Kanunilik ilkesi gereğince; idare, yasalarda öngörülmeyen hiçbir konuda kendiliğinden bir işlem ve eylemde bulunamaz.Yasada açık bir yaptırım öngörülmemiş olması karşısında, sigorta primlerini tahsil etmeyen davalıya, Çalışma Bakanlığının çıkardığı tebliğ ile böyle bir sorumluluk yüklenemez. Sebep ne olursa olsun, kamusal sorumlulukların mutlaka yasadan kaynaklanması gerektiğine ilişkin temel kural nedeniyle, söz konusu Bakanlık tebliğine değer verilemez.
    Olaya normlar hiyerarşisi anlamında bakıldığında da; Kanuna aykırı nitelikte, idarenin takdir hakkına dayalı olarak çıkarılan bir tebliğe geçerlilik tanınmamalıdır. Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesi uyarınca, “...istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar.” denilmekte ise de, gelir vergisi mahsubunu yapmamanın yaptırımı tebliğe bırakılmamış, aksine 213 sayılı Vergi Usul Kanununun “vergi kesenlerin sorumluluğu” başlıklı 11/3. maddesinde gösterilmiştir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 11/3. maddesinde, “mal alım ve satımı ve hizmet ifası dolayısıyla vergi kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların, bu yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden, alım satıma taraf olanlar, hizmetten yararlananlar ve aralarında doğrudan veya hısımlık nedeniyle ya da sermaye, organizasyon veya yönetime katılmak veya menfaat sağlamak suretiyle dolaylı olarak ilişkide bulunduğu tespit olunanlar müteselsilen sorumludurlar” denilmektedir. Vergi Usul Kanununca açıkça,
    hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde hükme bağlanmış olan müteselsil borçluluğun/sorumluluğun ayrıntılarına ise 164 nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yer verilmiştir.
    Kaynakta prim tevkifatı yapmayanların sorumluluğuna ilişkin olarak ise yasal bir düzenlemeye gidilmeksizin, sorun tebliğ ile giderilmeye çalışılmaktadır. Kesintilerin geçmişe doğru 10 yıllık tüm tarımsal ürün alım bedelinin % biri, 2008 den itibaren ise % beşi olduğu dikkate alındığında, tarım ürünleri ticareti ile uğraşan küçüklü büyüklü tüm işletmelerin ekonomik olarak, en basit ifade ile sıkıntıya girecekleri muhakkaktır. Ve bunun nedeni de sadece bir Çalışma Bakanlığı tebliği ile buna işlevsellik tanıyan Yargıtay içtihadı olacaktır.
    5510 sayılı Kanunun 88/11. maddesinde de; “4"üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi kapsamında sigortalı olarak tescil edilmiş olanların prim borçlarını, sattıkları tarımsal ürün bedellerinden borç tutarını geçmemek şartıyla % biri ile % beşi oranları arasında olmak üzere kesinti yapılmak suretiyle tahsil etmeye Kurum yetkilidir.” denmektedir.Eski döneme getirilen eleştiriler yeni Yasa döneminde de geçerlidir. Yeni Yasada da aynı hükmün korunması karşısında, önceki yasa döneminde bir yaptırım öngörülmemesinin yasa koyucunun unutmasına dayalı olduğu, bir yasa boşluğu bulunduğu yönündeki düşünceye de haklılık kazandırmamaktadır.
    Bir diğer eleştirilebilecek nokta ise, Bakanlık tebliğleri ile yasa dışı cezalandırmaların, keyfiliğin önü açılacak, en azından bu yönde bir endişe doğabilecek olmasıdır.
    İdarenin keyfıliğine yol açabilecek, kanunilik, hukuki güvenlik, normlar hiyerarşisi gibi temel ilkeleri son derece zedeleyecek olan, müteselsil sorumluluğun kaynağına tamamen aykırılık teşkil ettiğini düşündüğüm tebliğ hükümleri somut uyuşmazlıkta uygulanamaz.
    Belirttiğim evrensel hukuk ilkeleri, Kurumun aktüeryal dengesi vb. nedenlerle görmezlikten gelinemez. Buna ilişkin düzenleme, yasama yetkisinin tek sahibi olan TBMM tarafından yapılmalıdır. Yasama yetkisinin gaspı niteliğinde bir idari tasarruf ile soruna çözüm getirilmesinin isabetli bulunmadığı ortadadır. Belirtmeye çalıştığım nedenlerle, Yerel Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun onama gerekçesine katılmamaktayım.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi