Esas No: 2015/2033
Karar No: 2021/5352
Karar Tarihi: 27.12.2021
Danıştay 13. Daire 2015/2033 Esas 2021/5352 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2015/2033
Karar No:2021/5352
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR): 1. ..
2. …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Grubu şirketlerinden hisse senedi almak üzere para yatıran davacıların, Sermaye Piyasası Kurulu'nun anılan şirketler üzerinde denetim ve gözetim görevini zamanında ve etkin bir şekilde yerine getirmeyerek ağır hizmet kusuru işlediğinden bahisle, bu şirketlere yatırdığı parayı geri alamaması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın, en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalı idareden tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi'nce verilen kararda; Sermaye Piyasası Kurulunca verilmiş herhangi bir izin veya onay bulunmadan halka arz faaliyetine başlayan ve ortak sayısı nedeniyle Kurul kaydına alınan … Grubu şirketlerine ilişkin olarak Kurul uzmanlarınca hazırlanan 06/01/1998 tarihli denetleme raporu üzerine suç duyurularında bulunulduğu ve 2005 yılına kadar birçok kez Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusu yapıldığı, suç duyurularının yanı sıra toplanan paralarda hak sahibi olan yatırımcıların ve şirketlerin gerçek ortaklık yapısının tespiti amacıyla hukuk davaları açıldığı, Ağustos 2001 tarihinden itibaren yurt içinde, Kasım 2001 tarihinden itibaren yurt dışında birçok şehirde izinsiz halka arz yapan şirketler hakkında bilgilendirme toplantıları düzenlendiği, bu kapsamda gazetelere ilân verildiği, Sermaye Piyasası Kurulu'nun tespitlerinin muhatapları olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı'nın bilgilendirildiği, şirketlerin, Sermaye Piyasası Kanununda öngörülen Kurul'a kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeden ve halka arz kurallarına aykırı olarak sermaye arttırımı yapmak veya mevcut paylarını satmak suretiyle para toplama faaliyetinde bulundukları, yatırımcıların bu şirket yöneticilerine duydukları güven nedeniyle paralarını yasal olarak geçersiz belgeler karşılığı, kimi zaman da belgesiz olarak şirketlere yatırdığı, daha sonra para toplanılan kişilerin bir kısmına hisse senedi devir ferağı ile, hamiline yazılı ise satış yoluyla ortaklık statüsü kazandırıldığı, bu işlemde şirket tüzel kişiliği ile kurucu kişilerin ayrı olarak ele alınıp işlemin şirket tüzel kişiliğinden bağımsız olarak gerçek kişilerin hisse devri olarak gösterildiği, kayıtlarının şirket defter ve belgeleri dışında gerçekleştirildiği, gerçek ilişkinin ise tahvil benzeri bir borç-alacak ilişkisi olduğu, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre anonim şirketin ortaklarında bulunan hisse senedini geri alması mümkün olmamasına rağmen … Grubu şirketlerince hisse senetlerinin talep edildiğinde geri alınarak önceden belirlenen fiyattan pay bedelinin ödeneceği yönünde sözlü taahhütlerde bulunulduğu, para yatıranlara verilen ve ortaklık hakkı vermeyen belgelerin varlığının hisse senedi almak üzere söz konusu şirketlere para yatırıldığını, paraların teslim edildiği kişilerin bu şirketleri temsile yetkili olduğunu, paranın miktarını, karşılığında hisse senedi alınmadığını kesin olarak ortaya koyabilecek hukukî geçerlilikten yoksun olduğu, dolayısıyla ellerinde bu tür belgeleri bulunduranların hisse senedi almak üzere para yatırdıkları hukuken belli olmadığı gibi, bu belgelerin hisse senedi almaya dayalı bir borç-alacak ilişkisini ortaya koysa bile ... Grubu hisse senedine para yatıranların ticari bir tercihte bulundukları ve zararın bu ticari faaliyetten soyutlanması olanağı bulunmadığı, faaliyetlerini sürdüren bu şirketler nedeniyle uğranılan zararın tazmini amacıyla davalı idareye gidilmesine imkân bulunmadığı, bu durumdakilerin hisse senetlerini devir veya şirket ve/veya şirket yöneticileri aleyhine genel hükümler doğrultusunda takibat yapma yollarını seçme haklarının bulunması nedeniyle kesinleşmiş gerçek bir zarar bulunmadığı gibi, söz konusu zarar ile davalı idarenin eylem ve işlemleri ile uğranılan zarar arasında uygun illiyet bağı da bulunmadığından, davalı idarenin tazmin sorumluluğundan da söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, temyize konu Mahkeme kararının kendi içinde çelişkili olduğu, binlerce kişinin mağdur olmuş olmasının idarenin görevini yerine getirmede başarılı olamadığını gösterdiği, …’a karşı dava açan kişilerin alacaklarını tahsil edemediği, idarenin sorumlu tutulabilmesi için ağır hizmet kusurunun varlığının gerekmediği, ortada kesin bir zararın ve bu zararla idarenin eylem ve işlemleri arasında illiyet bağı bulunduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, ilk derece mahkemesi kararının hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ : Temyize konu İdare Mahkemesi kararının vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; 36. maddesinde ise, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı kuralı yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinde, herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip olduğu kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinde, "Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hâllerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır." kuralına yer verilmiştir.
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 323. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendinde, vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmıştır.
2577 sayılı Kanun'un 49. maddesinin birinci fıkrasında, "Temyiz incelemesi sonunda Danıştay; a) Kararı hukuka uygun bulursa onar. Kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onar. b) Kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onar." kuralı yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
1- İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyize konu Mahkeme kararının, davanın reddine ilişkin kısmında hukuka aykırılık görülmemiştir.
2- 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, Danıştay'ın, temyize konu kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onayabileceği açıktır.
Bir tam yargı davası sonucunda, davacı aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlâl ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesi'nin 07/11/2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur.
Anılan kararda, “Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de, maddenin (1) numaralı fıkrasındaki 'herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı...' ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makûl bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir. (AYM kararı, Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38 - 39).
Buna karşılık bir hukukî uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makûllüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de, abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, yukarıda ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlâl eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makûl bir orantı olması hâlinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine hâlel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
İdare Mahkemesince, maddi tazminat istemiyle açılan davanın reddine karar verilmesi nedeniyle davalı idare lehine 6.355-TL nispî vekâlet ücretine hükmedilmesinin uyuşmazlığın niteliği ve davacının ekonomik durumu itibarıyla mahkemeye erişim hakkı bakımından davacıya aşırı külfet yüklediği sonucuna ulaşıldığından, davalı idare lehine nispî değil, maktu vekâlet ücretine hükmedilmesinin ölçülü olacağı sonucuna varılmıştır.
Ancak, bu eksikliğin giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyize konu İdare Mahkemesi kararının nispi vekâlet ücreti verilmesine yönelik kısmının, davalı idare lehine kararın verildiği tarihte yürürlükte olan 28/12/2013 tarih ve 28865 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 750,00-TL maktu vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesi suretiyle kararın düzeltilerek onanması gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının, hüküm fıkrasında yer alan "... A.A.Ü.T. hükümleri uyarınca reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 6.355,00 TL vekâlet ücretinin davacılar tarafından davalı idareye verilmesine..." ibaresinin, "Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 750,00-TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesi" şeklinde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun'un Geçici 8. maddesi uyarınca, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 27/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.