10. Hukuk Dairesi 2011/18665 E. , 2013/4579 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, yersiz ödendiği iddia olunan aylıkların tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ile icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili ile davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davacı Kurumun temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalı tarafın temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edebilme özelliğini” ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünden, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.
Öte yandan; iş mahkemelerinin kuruluşunu ve işleyişinin düzenleyen 5521 sayılı Kanun’un 7’inci maddesinde açıkça iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı öngörülmüş olup, sözlü yargılama usulünde savunmayı genişletme yasağının başlangıcı, tarafların iddia ve savunmalarının ilk oturumda tutanağı geçirildiği andır. İlk oturumdan (dava dilekçesinin tutanağa geçirilmesinden sonra) davacının rızası olmaksızın savunmasını genişletemez.Aynı durum davacı için de geçerlidir.
Zamanaşımı savunmasının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 187 nci maddesinde (Hukuk Muhakemeleri Kanununun 116 nci maddesinde ) sayılan ilk itirazlardan olmaması onun her zaman ileri sürülebileceği anlamına gelmez. İlk oturuma kadar esasa cevap verirken zamanaşımını ileri sürmeyen davalının sonradan bunu ileri sürmesi savunmayı genişletmekdir. Karşı tarafın muvafakatı olmadıkça davalı savunmasını genişletemez. İlk itirazlar karşı tarafın muvafakati olsa dahi kanunda gösterilen zamandan sonra ileri sürülemezler ancak diğer itirazlar diğer tarafın açık veya zımni rızasıyla esasa karşılık verme süresinden sonra ileri sürülebilirler.Davacı da dava dilekçesinde ileri sürmediği zamanaşımı iddiasını en geç ilk oturumda ileri sürebilir.
Somut olayda, davacıya, 1479 sayılı Kanun kapsamında müteveffa annesinden dolayı bağlanan ölüm aylığının, 15.01.1997 tarihinden itibaren Emekli Sandığı kapsamında emekli olduğunun anlaşılması üzerine 20.12.2001"de kesildiği; Kurumun davacıya ilk kez 08.07.2003 tarihli borç yazısı ile ulaştığı , bunun üzerine davacı tarafından 15.08.2003"de bir miktar ödeme yapıldığı, sonrasında 2009 yılında açılan takip dosyasına yapılan itirazda ve işbu davada süresinde davalı tarafından zamanaşımı def"inin ileri sürüldüğü anlaşılmakta ise de;
5510 sayılı Yasanın 96. maddesiyle getirilen düzenleme, sebepsiz zenginleşmede iade konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup; zamanaşımı hükmü olarak nitelenmesine olanak bulunmamaktadır. Maddenin genel hükümlere atfı, 5510 sayılı Yasanın 97. ve diğer maddelerinde fazla veya yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında; fazla ve yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden zamanaşımı konusunun genel hükümlerden hareketle çözümü gerekmektedir.
Zamanaşımı def"inin, 6183 sayılı Kanun kapsamında açılmış bir takip yok iken, salt anılan Kanun kapsamında değerlendirildiği bilirkişi raporunun hükme esas alınmış olması, 818 sayılı Borçlar Kanununun " Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz...Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sakıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir." hükmünün somut olayda irdelenmemiş olması isabetsizdir. Yapılacak değerlendirmede, sebepsiz zenginleşme hukuksal temeline dayalı davalarında kamu kurum ve kuruluşları açısından Borçlar Kanunu’nun 66. maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcının, o kurum ve kuruluşların yetkili kişi veya organlarının verdiğini, istirdada haklı olduğunu öğrendiği tarih olduğu gözetilmelidir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 16.09.1987 t., 1987/9-68 E., 1987/618 K.).
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönlerini amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 12.03.2013 gününde oy birliğiyle karar verildi.