Hukuk Genel Kurulu 2014/1167 E. , 2016/536 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “kira bedelinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.04.2012 gün ve 2010/1447 E., 2012/714 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.09.2012 gün ve 2012/14183 E., 2012/19282 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı dilekçesinde aylık kira parasının 01.09.2010 tarihinden itibaren 15.000,00 TL olarak tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece 26.09.2011 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak hak ve nesafet kuralları kapsamında dava konusu taşınmazın 01.09.2010 tarihinden itibaren aylık kira parasının 12.000,00 TL olarak tespitine karar verilmiştir.
Taraflarca emsal kira sözleşmesi ibraz edilmemiştir.Davacı vekili emsal kira bedelleri ile ilgili bir takım internet sitelerinden kiralık ilanları emsal kira olarak sunmuştur.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda taraflarca ibraz edilen emsal kira sözleşmesi bulunmadığı,dava konusu yer ile aynı nitelikte az sayıda taşınmaz olması nedeniyle emsal olarak kabul edilebilecek taşınmazlara ait kira sözleşmeleri tespit edilmediği,davacı vekilince dava dosyasına ibraz edilen kiralık ilanları fikir verici emsal olarak değerlendirildiği belirtilerek dava konusu yerin boş olması halinde hak ve nesafet kuralları gereğince aylık 14.000,00 TL kira bedeli ile kiraya verileceği kanaatinin bildirildiği görülmüştür.
Anayasa Mahkemesinin 6570 sayılı yasanın 2 ve 3.maddelerinin iptaline ilişkin 26.3.1963 tarih ve 3/67 sayılı kararı ile, 6570 sayılı yasanın kira parasındaki “sınırlı artış” ilkesini ortadan kaldırılmamıştır. Bununla birlikte kira parasının tesbiti yöntemini belirleyen 18.11.1964 tarih ve 2/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da kira parasının “hak ve nesafete uygun” seviyede takdiri ile “sınırlı artışı” öngörülmektedir. O nedenle kira parasının tesbiti bir sınırlamadır ve hakim kira parasını takdir ederken bunun bir sınırlama olduğunu gözetmelidir.
18.11.1964 gün ve 2/4 sayılı Y.İ.B.K. ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre “hak ve nesafet” ilkesi uyarınca hakim bu sınırlamayı yaparken, öncelikle tarafların tüm delilleri varsa emsal kira sözleşmeleri aslı veya onaylı örnekleri dosyaya alınmalı, kiralananın niteliklerine göre üç kişilik (inşaat-mimar, hukukçu, mülk bilirkişileri) bilirkişiler kurulu oluşturularak bilirkişi marifetiyle kiralanan taşınmaz ve taraf emsalleri tek tek görülüp incelenmeli, resende emsal araştırılmalı, bilirkişilerce gerekli ölçüm ve inceleme yapılıp böylece elde edilen veriler somutlaştırılarak, dava konusu yer ile ayrı ayrı (konumu, çevresi, niteliği, kullanım şekli, kira başlangıç tarihi, kira süreleri vb.) kira parasına etki eden tüm nitelikleri karşılaştırılmalı, emsal kira bedellerinin niçin uygun emsal olup olmadığı somut gerekçelerle açıklanmalı, dava konusu taşınmazın yeniden kiraya verilmesi (boş olarak) halinde getirebileceği kira parası belirlenmeli, hakimce bu kira parası dikkate alınmak suretiyle hak ve nesafete; özellikle tarafların kira sözleşmesinden bekledikleri amaçlarına uygun makul bir kira parasına hükmedilmelidir.
Bunun için, dava konusu yerin serbest koşullarda yeniden boş olarak kiraya verilmesi halinde getirebileceği kira parası bilirkişilerce usulünce saptanmalı,bilirkişi raporu mahkemece somut gerekçeler ışığında res’en değerlendirilmeli, buna göre hak ve nesafete uygun kira parası hakim tarafından saptanmalıdır. Bilirkişilerce bu belirleme yapılırken benzer yerlerin kira sözleşmeleri incelenmeli (re"sen emsal araştırması yapmak ya da taraflardan emsal göstermeleri istenmek suretiyle) dava konusu yerle ayrı ayrı karşılaştırılarak kira parasına etki eden hususlar üzerinde durulmalıdır.
Yerel mahkemece alınan bilirkişi raporu yukarıda anılan içtihada ve yerleşik Yargıtay uygulamaları çerçevesinde hüküm kurmaya yeterli olmayıp soyut gerekçeler içermektedir. Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar gözetilmek suretiyle rapor alınmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir....)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yeni dönem kira bedelinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, emsal olabilecek kira mukavelelerini ibraz etmeleri için taraf vekillerine süre verildiği, taraf vekillerinin emsal kira mukavelesi veremeyeceklerini belirttikleri, mahkemece de emsal olabilecek kira mukavelesi temin etmenin mümkün olmadığı, bu nedenle bilirkişi raporunun karar vermeye yeterli olduğu gerekçesiyle ilk kararda direnilmiştir.
Hüküm davalı vekili tarafından temyize getirilmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Özel Daire bozma ilamında belirtildiği gibi emsal kira sözleşmeleri sunmaları için taraf vekillerine süre verilerek, vekillerin emsal kira sözleşmesi sunmalarının mümkün olmadığına dair beyanları alınıp değerlendirilerek, diğer bir deyişle mahkemece bozma ilamında değinilen hususun araştırılmasından sonra direnme kararı verilmiş olması nedeniyle, temyize konu kararın gerçekte bozmadan esinlenilerek ve bozmaya eylemli olarak uyularak yeni bir gerekçeye dayalı yeni bir hüküm olup olmadığı; dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun"un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi).
Başka bir anlatımla; mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez (Hukuk Genel Kurulunun 26.06.2013 gün ve E:2012/9-1892, K:2013/881; 26.03.2014 gün ve E:2013/18-632, K:2014/394; 19.11.2014 gün ve E:2013/13-1206, K:2014/931 sayılı kararları).
Somut olayda yerel mahkeme temyize konu kararında, ilk kararının gerekçesinde yer vermediği ve dolayısıyla Özel Daire tarafından değerlendirilmeyen bir gerekçeye yer vererek ve ayrıca bozmaya eylemli olarak uyarak; yeni bir gerekçeye dayalı olarak "direnme" olarak adlandırdığı kararı vermiştir.
Mahkemenin "direnme" olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç:Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 3.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 20.04.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.