Esas No: 2014/817
Karar No: 2016/531
Karar Tarihi: 20.04.2016
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/817 Esas 2016/531 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki "ölüm aylığının geç bağlanmasından kaynaklanan zararların tazmini" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manisa 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.12.2011 gün ve 2007/897 E., 2011/527 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 28.05.2013 gün ve 2012/3131 E., 2013/11098 K. sayılı ilamı ile;
"…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, davacıya 01/05/1969-01/04/2007 tarihleri arasında bağlanması gereken ölüm aylığına mahsuben 5000,00 TL tazminatın her bir aylığın ödenmesi gereken tarihten itibaren yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, istem hükümde belirtilen şekilde kabul edilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının eşi Dursun Kıroğlu"nun 04/01/1959-24/01/1969 tarihleri arasında 10 yıl, 20 gün sigortalılık süresi ve 1246 gün prim ödeme gün sayısının bulunduğu, 24/01/1969 tarihinde vefat ettiği, davacının 02/04/1969 tarihinde ölüm aylığı talebinde bulunduğu, davalı Kurumun 26/12/1969 tarihli işlemi ile yıllık ortalama 123 gün prim ödendiğinden talebin reddedildiği, Kuruma eşi ve işverenleri tarafından ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalı primi olan 2752,77 TL"nin davacı ve çocuklarına geri ödendiği, davacının 20/10/2000 tarihli dilekçesi ile askerlik borçlanması yaparak ölüm aylığı bağlanmasını talep etmiş olup davalı Kurumun 04/12/2001 tarihli cevabi yazısında sehven sigortalının 781 gün sigortalılığının bulunduğunun bildirildiği, davacının 05/03/2007 tarihinde aldığı toptan ödemeyi ihya ettiği ve 01/04/2007 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
506 sayılı Yasa’nın 66/C maddesinde toplam olarak 1800 gün veya en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup sigortalılık süresinin her yılı için ortalama olarak 180 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş durumda olan ölen sigortalının hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanacağı bildirilmiş, anılan maddenin “en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup sigortalılık süresinin her yılı için ortalama 180 gün” sözcükleri Anayasa Mahkemesinin 18/10/2006 tarihinde yürürlüğe giren 2001/479 Esas, 2005/1 Karar sayılı 6.1.2005 tarihli kararı ile iptal edilmiş, 506 sayılı Yasa’nın 60/C maddesi 12/12/2006 tarihli 5561 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilerek 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinde en az 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalıları primi ödemiş durumda ölen sigortalının hak sahibi kimselerine ölüm aylığı bağlanacağı bildirilmiş, 5561 sayılı Yasa"nın 3. maddesi ile 506 sayılı Yasa"ya eklenen Geçici 93. maddesinde ise bu Kanunun 66 ncı maddesinin (c) bendi ile 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununun 26 ncı maddesinin (a) bendinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu değişiklikle öngörülen şartları yerine getiren sigortalının hak sahiplerinin aylıkları bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ödeme dönemi başından geçerli olmak üzere başlatılacağı bildirilmiş, 5561 sayılı Yasa 18/10/2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. 01/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 32/2-a maddesinde ise en az 1800 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş veya Yasa"nın 4. maddesinin 1/a bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanacağı şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Öte yandan, 506 sayılı Yasanın 99.maddesinde "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları, yazılı istek tarihini takip eden aybaşından itibaren başlar. İş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından kazanılan diğer haklar ile hastalık ve analık sigortalarından doğan haklar ise, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse düşer. Geçici iş göremezlik ödeneğini veya herhangi bir döneme ilişkin gelir veya aylığını beş yıl içinde almayanların, söz konusu ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez.” denilmiştir.
Somut olayda mahkemece, 18/08/2011 tarihli bilirkişi raporuna dayanılarak davacının 20/10/2000 tarihli başvurusu üzerine işlemi gerçekleştirmeyen Kurumun hatalı işlemi bulunduğundan 20/10/2000-01/05/2007 arasındaki alması gereken aylıklar hesaplanmış ise de, 506 sayılı Yasanın 66/C maddesinin “en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup sigortalılık süresinin her yılı için ortalama 180 gün” sözcükleri Anayasa Mahkemesinin 18/10/2006 tarihinde yürürlüğe giren 2001/479 Esas, 2005/1 Karar sayılı 06/01/2005 tarihli kararı ile iptal edilmeden önceki dönem yönünden davacının eşinin sigortalılık süresinin her yılı için ortalama 180 gün sigortalılık süresi bulunmamaktadır. Davacı ilk defa 02/04/1969 tarihinde ölüm aylığı talebinde bulunmuş olup bu tarihte ölüm aylığı şartlarını taşımadığı açıktır. Kuruma eşi ve işverenleri tarafından ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalı primi olan 2752,77 TL"nin davacı ve çocuklarına geri ödenmiş olup, davacı ihya işlemini 05/03/2007 tarihinde gerçekleştirmiştir. Bu tarihler arasında davacının ölüm aylığı talebi olmadığından 506 sayılı Yasa"nın 99. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ölüm aylığının geç bağlanmasından kaynaklanan zararların tazmini istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin eşi Dursun Kıroğlu"nun 24.01.1969 tarihinde vefat ettiğini, ölüm aylığı bağlanması için Kuruma başvurduğunu, eşinin sigortalılık süresinin 780 gün olduğunu askerlik süresini borçlansa dahi 1800 güne ulaşamayacağı ve ölüm aylığı bağlanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle askerlik borçlanması talebinin kabul edilmediğini, 506 sayılı Yasada 06/12/2006 tarihinde yapılan değişiklik ile ölüm aylığı bağlanması için prim şartının 900 güne indirilmesi üzerine ölüm aylığı bağlatması için yaptığı başvuruya verilen cevapta eşinin vefat tarihi itibariyle 506 sayılı Yasaya tabi hizmet süresinin 1246 gün olduğu ve askerlik borçlanması yapmadan ölüm aylığı bağlanabileceği belirtilerek ölüm aylığı bağlandığını, Kurumun hatalı şekilde eşinin hizmet süresinin 780 gün olarak bildirilmesi nedeni ile bağlanmayan Aralık 2001-Aralık 2006 tarihleri arası ölüm aylıklarına istinaden uğradığı zararların tahsilini talep etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Devredilen SSK) vekili cevabında, iddia edildiği gibi toptan ödeme yapılması sırasında tespit edilen hizmetlerinin 780 gün olmayıp 7/15001 sayılı ölüm toptan ödeme kararında da belirtildiği üzere 1243 gün olduğunu, anılan tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre askerlik borçlanmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacının 1969 yılındaki talebi dikkate alındığında askerlik borçlanması imkânının olmadığı, askerlik borçlanması ile ilgili yasal düzenlemenin 1973 yılında yapıldığı, bu yasal düzenlemeden sonra davacının ilk kez 2000 yılında borçlanma talebini yaptığı, 20.10.2000 tarihli talep üzerine askerlik borçlanması hakkında bir işlem yapılmayarak hizmet süresini 781 olarak tespit edildiği ve askerlik borçlanmasını gerçekleştirmediği, 01.04.2007 tarihinde ise 5561 sayılı Yasanın tanıdığı imkân neticesinde ölüm sigortasından aylık ihya işleminden sonra gerçekleştiği, davacının 20.10.2000 tarihindeki talebi dikkate alındığında kurumun hatalı işlemi neticesinde ölüm aylığı bağlanmaması nedeniyle davacının 20.10.2000-01.05.2007 tarihleri arasında ölüm aylığı almasına engel olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı kurum vekilinin temyizi üzerine karar; Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacıya ölüm aylığının geç bağlanmasında, davalı Kurumun kusurlu davranışının bulunup bulunmadığı, varılacak sonuca göre 20/10/2000 ilâ 01/05/2007 tarihleri arasındaki dönem yönünden bağlanmayan ölüm aylıklarından Kurumun sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davaların yasal dayanağı, uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte olan mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 66/c maddesi olup, anılan maddede “Toplam olarak 1800 gün veya en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinin her yılı için ortalama olarak 180 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödeme durumda, ölen sigortalının hak sahibi kimselerine aylık bağlanacağı” açıklanmıştır.
Anılan maddenin “en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup sigortalılık süresinin her yılı için ortalama 180 gün” sözcüklerinin Anayasa Mahkemesinin 18/10/2006 tarihinde yürürlüğe giren 2001/479 Esas, 2005/1 Karar sayılı 6.1.2005 tarihli kararı ile iptal edilmesi üzerine 506 sayılı Yasa’nın 60/C maddesi 12/12/2006 tarihli 5561 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilerek 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinde en az 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalıları primi ödenmesi durumunda ölen sigortalının hak sahibi kimselerine ölüm aylığı bağlanacağı kabul edilmiştir.
Ayrıca davacının dilekçe verdiği 20.10.2000 tarihinde yürürlükte bulunan Mülga 506 sayılı Yasanın 60/F maddesi ile, “...er olarak silah altında veya yedek subay okulunda geçen sürelerinin tamamını veya bir kısmını, kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları halinde” borçlanılabileceği kabul edilmektedir.
Aynı yasanın EK 5/b maddesinde yer alan “Malullük ve yaşlılık toptan ödemesinden yararlandıktan sonra ölenlerin; maluliyet, yaşlılık ve ölüm toptan ödemesi yapılmak suretiyle tasfiye edilmiş veya edilecek hizmetler toplamı, 60. madde gereğince yaşlılık aylığı bağlanmasına yeterli olması halinde hak sahiplerince, toptan ödenen primlerin tamamı, alındıkları tarihten yatırılacakları güne kadar hesaplanacak % 5 faizi ile birlikte bir defada kuruma ödendiği takdirde bu hizmetler bu Kanunun uygulanmasında gözönünde tutulur ve bu hizmet süreleri 1214 sayılı Kanunun 3 ncü maddesine göre yapılacak birleştirmede de nazara alınır.”
Düzenlemesi ile de ölüm toptan ödemesi yapılarak tasfiye edilmiş sigortalılık sürelerinin, primlerin faizi ile birlikte Kuruma ödenerek yeniden ihyası kabul edilmektedir.
Bu yasal düzenlemeler ışığında, kuruma başvuruda bulunduğu 20.10.2000 tarihi itibari ile ölüm aylığı bağlanabilmesi için mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 66/c maddesine göre 1800 gün veya en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinin her yılı için ortalama olarak 180 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olma koşulunun yerine getirmesi için, aynı yasanın Ek 5. maddesi uyarınca toptan ödenen primlerin tamamı, alındıkları tarihten yatırılacakları güne kadar hesaplanacak faizi ile birlikte ödeyerek ihya etmesi ve müteveffa eşinin askerlikte geçen süreleri yasanın 60/F maddesi kapsamında borçlanarak tahsis talebinde bulunması gerekmektedir.
Oysa somut olayda davacı, 20/10/2000 tarihli dilekçesi ile askerlik borçlanması yaparak ölüm aylığı bağlanmasını talep etmesine karşılık, toptan ödenen primleri faizi ile birlikte ödeyerek ihya etmediği gibi müteveffa eşinin askerlikte geçen sürelerin borçlanma işlemini de yapmamıştır. Bu nedenle 20.10.2000 tarihi itibari ile ölüm aylığı bağlanabilmesi için gerekli olan 1800 gün veya en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinin her yılı için ortalama olarak 180 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olma koşulunun yerine getirmediğinden davacının ölüm aylığına hak kazandığının kabulü mümkün değildir.
Bu nedenle 12/12/2006 tarih ve 5561 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile mülga 506 sayılı Yasanın ölüm aylığını düzenleyen 60/C maddesinde yapılan değişikle, ölüm aylığı bağlanabilmesi için getirilen 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinde en az 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalıları primi ödemiş olma koşulunun getirilmiş olması nedeniyle, davacıya 506 sayılı Yasanın 99. maddesinde yer alan "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları, yazılı istek tarihini takip eden aybaşından itibaren başlar. İş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından kazanılan diğer haklar ile hastalık ve analık sigortalarından doğan haklar ise, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse düşer. Geçici iş göremezlik ödeneğini veya herhangi bir döneme ilişkin gelir veya aylığını beş yıl içinde almayanların, söz konusu ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez.” düzenlemesi de dikkate alınarak, 5 yıldan fazla sigortalılık ve 900 gün malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortasından prim ödeme koşulunu 05.03.2007 tarihinde toptan ödenen primleri faizi ile birlikte ödeyerek yerine getiren ve 11.01.2007 tarihinde tahsis talebinde bulunan davacıya 01.04.2007 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlayan Kurum işleminde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davanın kurumun hatalı işleminden kaynaklanan tazminat davası olduğu bu nedenle dava şartlarının tazminat davası koşulları yönünden değerlendirilmesi gerekirken ölüm aylığı koşulları yönünden değerlendirilme yapılmasının yerinde olmadığı görüşü dile getirilmiş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA 20.04.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.