Esas No: 1963/175
Karar No: 1963/114
Karar Tarihi: 17/05/1963
AYM 1963/175 Esas 1963/114 Karar Sayılı Norm Denetimi İlamı
Esas No.:1963/175
Karar No.:1963/114
Karar tarihi:17/5/1963
Resmi Gazete tarih/sayı:18.11.1963/11558
İtirazda bulunan: Mersin 2 nci Asliye Hukuk Mahkemesi.
İtirazın konusu : 6335 sayılı kanunun Anayasa"ya aykırılığı ileri sürülmüştür.
Olay : Davacı Nazmi Şimşek vekili Avukat T. Özgün"er tarafından Maliye Hazinesi aleyhine zilyetliğe müsteniden Medenî Kanunun 639 uncu maddesi gereğince dâva konusu tarlanın müvekkili namına tescili hakkında açılan dâva sırasında davacı vekili, 6335 sayılı kanunun Anayasa"ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Mahkemenin gerekçesi : Dâva konusu tarla 20 dönümü tecavüz ettiği cihetle 6335 sayılı kanun gereğince dâva tarihinden geriye doğru on yıl ve daha önceki zilyetliğin vergi kaydı ile sübut bulması lâzım gelir. 17/3/1954 tarihinde yürürlüğe giren 6335 sayılı kanunun 2 nci maddesiyle Medenî Kanunun 639 uncu maddesinin birinci fıkrası hükmü olayla ilgili bulunup bu ikinci madde hükmü Anayasa"nın 10., 11. ve 36. maddelerinin ruhuna ve sözüne aykırıdır, 6335 sayılı kanun yürürlüğe girmeden Medeni Kanunun 639/1. maddesi uyarınca zilyetliğin 20 seneyi aşmış olması halinde vergi kaydı aranmaksızın mülkiyet hakkı doğmuş bulunmakla tapuya tescil mümkün iken sonradan çıkarılan bir kanunla mülkiyet hakkının ihlali ve makabline temsili hukuk devletinin ilkeleriyle bağdaşamıyacağı gibi hukukun umumi hükümlerine de aykırıdır. Aksi kabul edildiği takdirde her fert âtisinden endişe duyacağı gibi kişinin temel hak ve hürriyetleri ve huzuru bozulmuş olur; bu hak ve hürriyetler Anayasa"nın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kamu yararı amaciyle kanunla sınırlanabilir.
6335 sayılı kanunun esas gayesi, 20 dönümden fazla gayrimenkullerden vergi temin etmek ise, kanun koyucu bunu başka şekilde halledebilirdi. Bu kanunun yürürlüğe girmesi için bir intikal devresi ihdas edip bu müddet zarfında 20 dönümden fazla gayrimenkullerin zilyedleri adına vergi tahriri yaptırılarak, meselâ on yıllık vergisi verildikten sonra tapuya tescil dâvası açılabileceği hükmü konabilirdi. Bu kanun mer"iyete girmesinden sonra başlayan zilyedliklerle mer"iyetten evvel mevcut zilyedlikler, mülkiyeti iktisap için gereken süreye ulaşmamış ise bu gibi gayrimenkullerin anılan kanuna tabi olması hakkaniyete en uygun bir hal tarzı olur ve bu suretle kamu yararı da sağlanırdı. Onun için mahkeme de 6335 sayılı kanunun 2 nci maddesinin Anayasa"nın 10., 11 ve 36. maddelerinin ruhuna ve sözüne aykırı olduğu kanısına varmıştır. Memleketimizde ve Özellikle köylerde halkımız, genel olarak atalarından kalan ve zilyetliklerinde olan gayrimenkulleri vergi ve tapu kayıtları olmasa da kendi mülkiyetlerinde telâkki ederler. Halbuki vergi kaydı bulunmıyan ve 20 dönümü geçen bir gayrimenkule zilyed olan vatandaş, bir tescil dâvası açtığı takdirde Hazinenin itirazı üzerine vergi kaydı yoktur diye 6335 sayılı kanunun 2 nci maddesine dayanılarak dâva reddedilmekte ve sonuçta gayrimenkul vatandaşın elinden alınmaktadır.
Böylece hukuk anlayışına aykırı bulunan bir kanunun Örf ve adete dahi uygun düşmüyecek şekilde uygulanmasında ısrar edilmesi, vatandaşın devlete olan güvenini sarsmaktadır. Bu sebeplerle sözü geçen kanununun iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiği kanısına varılmıştır.
İnceleme : Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi gereğince yapılan ilk incelemede baş vurmanın, Anayasa"nın 151 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 22/4/1962 tarih ve 44 sayılı Kanunun 27. maddesine uygun olduğu görüldüğünden işin esasının incelenmesine dair verilen 11/3/1963 tarihli karar üzerine düzenlenen rapor, Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı ve ekleri, 6335 sayılı kanun ile gerekçeleri, encümen mazbataları ve Meclis görüşmelerine ilişkin tutanak, Anayasa"nın konu ile ilgili hükümleri, Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu raporu ile görüşme tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
İptali istenen 6335 sayılı kanunun 2. maddesi.
Madde 2 - 5602 sayılı kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir
Ek Madde - Tapuda kayıtlı olmıyan ve yüz ölçümü 20 dönümden fazla olan gayrimenkullerin gerek 5519 sayılı kanuna ve gerekse fevkalâde iktisabı zaman aşımına dayanılarak umumi hükümlere göre tescili dâvalarında zilyetliğin 10 yıl ve daha önceki vergi kayıtlarıyla da sabit olması lâzımdır.
Kesin hükme bağlanmamış olan tescil dâvaları ile bu kanunun mer"iyete girdiği tarihten önce tescil talebi hakkı doğmuş olan kimseler tarafından açılacak dâvalarda da aynı hüküm tatbik olunur.
Gerekçe : Fevkalâde zamanaşımı yoluyle gayrimenkul iktisabı, Medeni Kanunun 639. maddesiyle kabul ve tanzim edilmiş bulunmaktadır. Bu maddeye göre gerek tapuda kayıtlı olmıyan ve gerekse tapuda kayıtlı olduğu halde maliki anlaşılamıyan veya yirmi sene evvel ölmüş veya gaipliğine hükmedilmiş bulunan bir kimsenin üzerinde kayıtlı olan bir gayrimenkulu fasılasız ve nizasız yirmi sene müddetle malik sıfatiyle elinde bulunduran kişi, o gayrimenkulun kendi mülkü olmak üzere tescilini talep edebilir. 6333 sayılı kanunla bu maddeye dâvanın Hazine ve ilgili kamu tüzel kişiliği aleyhine açılması ve ilân mecburiyeti de eklenmiş ve hususi kanun hükümleri saklı tutulmuştur. Hâdisemizde söz konusu edilen gayrimenkuller tapuda hiç kayıtlı olmıyan gayrimenkullerdir. Medeni Kanunun 641. maddesine ve eski hükümlere göre sahipsiz gayrimenkuller devletin hüküm ve tasarrufu altında olup kimsenin mülkü değildir. Bu kabil gayrimenkullerden ziraate elverişli olan ve miktarı yirmi dönümü geçen yerlerin iktisabı için diğer şartların tahakkuku ile birlikte zilyetliğin on sene veya daha evvelki vergi kayıtlariyle isbatı lâzım geldiği, 6335 sayılı kanunla 5602 sayılı kanuna eklenen madde ile kabul edilmiştir. Bu kanunun gerekçesinde Özetle (Senetsiz tasarruf edilen gayrimenkullerin tesbit işlemlerinde vatandaş ve Hazine haklarının ekseriya karşılaştığı görülmüş, senetsiz ve kayıtsız olan bu kabil yerlerin bilhassa Hazineye ait olup olmadığı keyfiyeti tapulama sırasında bilirkişiler tarafından açıklanmayıp ancak zilyet lehine söz söylediklerinden bizzarur zilyet namına kaydedilmek suretiyle Hazineye ait yerlerin fuzulî şagiller eline geçmesine meydan verildiği, memleketimizde muhtelif tarihlerde ve nihayet 1936-1937 yıllarında vergi tahrirleri yapıldığı ve bu tahrirde vatandaşların mektum kalmış gayrimenkulleri bulunması bahis konusu olamıyacağı, senetsiz tasarruftan zilyetlik iddiasında bulunan, şahıslardan vergi kaydı aranılması yüzlerce ve hatta binlerce dönüm Hazine yerlerinin fuzulî olarak şahıslar uhdesine geçmesinin önlenmesini temin edeceği ve bu maksatla 5602 sayılı kanunun 13 üncü maddesinin D fıkrası değiştirildiği gibi Tapulama Kanununun uygulanma sırası gelmemiş mıntakalarda aynı mahiyetteki tescil dâvaları münasebetiyle tahakkuk edecek mahzurların izalesi maksadiyle de umumi mahiyette bir madde eklendiği) ifade edilmektedir. Kanunun Mecliste görüşülmesi sırasında tasarıyı savunanlar olduğu gibi vergi kaydı aranmasının vatandaşları mağdur edeceği düşüncesiyle, bunun tasarıdan çıkarılmasını istiyenler de bulunmuş fakat bu istek reddedilerek madde komisyonlardan geldiği şekilde kabul edilmiştir.
Bu kanunun Anayasa"ya aykırı olup olmadığını tesbit için zilyetliği ve mülkiyet hakkını incelemek lâzımdır. Medeni Kanunun 618 inci maddesine göre (Bir şeye mâlik olan kimse o şeyden kanun dairesinde tasarruf etmek hakkını haizdir.) Mülkiyet hakkını iktisap için de 633. maddeye göre tapu siciline kayıt şarttır. Zilliyetlik ise bir şey üzerinde fiilen tasarruf etmek yetkisidir. Zamanaşımı, doğrudan doğruya mülkiyet hakkı bahşetmeyip, mülkiyetin iktisap sebeplerinden birisidir. İktisap zamanaşımı süresini tamamlıyan kimsenin hangi an ve safhada mülkiyet hakkını kazanmış olduğu doktrin de münakaşalı olmakla beraber üzerinde ittifak edilen nokta şudur ki zamanaşımı yolu ile doğrudan doğruya mülkiyet hakkı kazanılmış olmayıp, itiraz süresinin geçmesi ve hâkimin tescil kararı vermesi şarttır. Kanunun aradığı bu şartlar yerine getirilmiş olmadıkça Anayasa"nın himayesine mazhar bir mülkiyet hakkından bahsedilemez. Böyle olunca müktesep bir hakkın ihlâli de söz konusu değildir. Bu bakımdan dâva konusu hükmün, kişi huzurunu bozduğu iddia edilemez. Anayasa, mülkiyet hakkının dahi toplum yararına sınırlanmasını tecviz ederken kanun koyucusunun iktisap sebeplerinden birisi olan zamanaşımına ulaşan zilyetliği, on senelik vergi kaydiyle teyide mecbur tutması Anayasa"ya aykırılık teşkil edecek ve mülkiyet hakkının özüne dokunacak nitelikte değildir. Bu itibarla toprağın hakikî sahibi devlet elinden çıkmasını önlemek ve muhtaç çiftçiyi toprak sahibi yapmak gibi devletin ifa mecburiyetinde bulunduğu mükellefiyetleri yerine getirmek amaciyle çıkarılan 6335 sayılı kanunun Anayasa"nın 10., 11. ve 36. maddeleri hükümlerine aykırı bir yönü görülmemiştir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan sebeplerden ötürü 5602 sayılı kanuna bir madde eklenmesine dair 6335 sayılı kanunun 2. maddesine ilişkin itirazın reddine, maddenin birinci fıkrası hakkında oybirliği ve ikinci fıkrası hakkında üyelerden Osman Yeten"in muhalefetiyle ve oy çokluğu ile 17/5/1963 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan Sünuhi Arsan |
Başkanvekili Tevfik Gerçeker |
Üye Osman Yeten |
Üye Rifat Göksu |
|
|
|
|
Üye İsmail Hakkı Ülkmen |
Üye Lütfi Akadlı |
Üye Şemsettin Akçoğlu |
Üye İbrahim Senil |
|
|
|
|
Üye İhsan Keçecioğlu |
Üye Celâlettin Kuralmen |
Üye Fazıl Uluocak |
Üye Ahmet Akar |
|
|
|
Üye Muhittin Gürün |
Üye Lütfi Ömerbaş |
Üye Ekrem Tüzemen |
MUHALEFET ŞERHİ
Arazi kanununa göre senetsizden hakkı karar yoluyla tapu almak için 10 senelik tasarruf kâfi idi. Arazi kanunundaki hükümler evvelce yeterli görülmediğinden 19 Nisan 1926 tarihinde (Hakkı karar ve senetsiz tasarrufa ve tashihi kayıt muamelâtının icrasına dair) 810 sayılı kanun çıkarılmıştır. Aynı yıl içinde Medenî Kanunun kabulü üzerine, 810 sayılı kanunun kalkıp kalkmadığı hususunda tereddüde düşüldüğünden Büyük Millet Meclisinin 501 sayılı kararı ile (Medenî Kanunun yürürlüğe girmesiyle 810 sayılı kanun ilga edîlmekle beraber mezkur muamelâtın şekli cereyanına asla halel gelmez) denilmiş ve müktesep haklar birer, birer açıklanmıştır.
13 üncü maddesi eldeki dâva ile ilgili olan 5602 sayılı Tapulama Kanununun 38 inci maddesiyle, 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine ve bu kanuna bazı maddeler ve geçici maddeler eklenmesine dair 5618 sayılı kanunun geçici maddesinde, yukarıda sözü geçen, Büyük Millet Meclisinin 501 sayılı kararının uygulanmasına devam olunacağı gösterilmiştir.
Hukukun Ana Kurallarına göre, bir yerin zilyetlikle iktisabı için o yerin vergisi verilip verilmediğini araştırmağa lüzum yoktur. Vergi, iktisap şartlarından değildir. Ancak Devlet"e ait olup muhtaç Çirtçiye dağıtılması gereken arazinin, tesir ve telkin altında kalacak şahit beyanlarıyle haksız şekilde özel mülkiyete geçmesini Önlemek maksadiyle 13/3/1954 tarihinde yürürlüğe giren 6335 sayılı kanunla yirmi dönümü geçen arazide vergi kaydının aranılması şartı konulmuştur. Zilyetlikle iktisap iddiasını sağlam delillere dayandırmak ve muhtaç çiftçiye dağıtılacak Devlet"e ait araziyi korumak için, kanunumuza sonradan konulan bu kayıt, tatbikattan edinilen tecrübelere göre, yerindedir. Anayasaya aykırılığı söz konusu edilemez. Bu hususta çoğunluğun reyine katılıyorum.
Ancak 6335 sayılı kanunun yürülüğe girmesinden önce, vergi kaydı olmaksızın iktisap süresini dolduran ve diğer şartları da tahakkuk eden yerler hakkında yine vergi kaydı aranılması, Büyük Millet Meclisinin gerek 501 sayılı kararında tesbit edilen ve gerek bunların dışında kalan müktesep hakları ortadan kaldırılmaktadır. Anayasamız"ın 36 ncı maddesinde (Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amaciyle kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.) denilmektedir. Olayda müktesep hakkın tanınmaması ferdin mülkiyet iktisabını önlemektedir.
Bu maddedeki mülkiyet tabiri umumi olarak kullanıldığından tapulu yerlere hasredilemez. İktisap süresini dolduran ve şartlarını ihtiva eden zilyetlik mülkiyete müncer olur. Bu maddedeki mülkiyet tabiri ile mülkiyet ve mülkiyeti sağlıyan hukuk müesseseleri kasdedilmiştir. Eğer bu maddedeki mülkiyet, tapulu yerlere hasredilirse, Anayasamızda zilyetlik yoluyla iktisap olunan mülkiyet hakkında özel hüküm bulunmamasına binaen olayı Ânayasamız"ın temel hakları düzenleyen 10 uncu maddesindeki Temel Hak ve Hürriyetler ve Hukuk Devleti ilkeleri dahilinde de incelemek gerektir. Hukuki mevzuatımızın Temel Kurallarından olan müktesep hak, bu maddenin kapsamı içine girmektedir. Bundan başka 6335 sayılı kanun, 20 dönümden fazla yerler hakkında vergi şartını koyarak bu fazla miktardan yalnız 20 dönümlük kısmı hakkında tescil isteğine yer vermemiştir. Tatbikatta, iktisap şartları mevcut olduğu halde vergi kaydı bulunmayan, meselâ 21 dönüm yer hakındaki dâva reddedilmekte 20 dönüme hasredilmesi halinde dahi yine dinlenmemektedir. Bu durumun doğurduğu haksızlık ve adaletsizliği bir misal ile belirtmek yerinde olur. : Muristen kalan senetsiz 40 dönümlük tarla iki mirasçı arasında taksim edilirken, parçalar arasında değer farkı olmasından dolayı teadül sağlamak için birisine 19 dönüm, diğerine 21 dönüm düşmesi halinde, 19 dönüm alan mirasçı vergi kaydı olmaksızın bunu namına tescil ettirebildiği halde, diğer mirasçının isteği 21 dönümün 20 dönümüne hasredilmiyerek tamamı reddedilmektedir. Anayasanın sözü geçen maddeleriyle teminat altına alınan mülkiyet iktisabına ait Temel Hakların ihlâline bundan daha açık bir misal olamaz. Yukarıda açıklanan ve Anayasa"ya aykırı olan sebeplere hasren dâva konusu maddenin iptali gerektiği reyindeyim.
|
|
|
|
Üye Osman Yeten
|