Hukuk Genel Kurulu 2014/802 E. , 2016/495 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “ihalenin feshi” isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 5. İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin reddine dair verilen 14.02.2013 gün; 2012/1659 E., 2013/158 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 30.05.2013 gün ve 2013/13033 E., 2013/20190 K. sayılı ilamı ile;
(...İİK.nun 134/2. maddesinde ihalenin feshi davasını açabilecek kişiler arasında (tapu sicilindeki ilgililer)de sayılmıştır.Tapuda kayıtlı haciz alacaklılarının da dava açabileceği dairemizin öteden beri süre gelen yerleşik içtihatları ile kabul edilmiştir. Yasa koyucu “ilgili” ibaresini kullanarak dava açma hakkının sadece tapudaki ayni hak sahiplerine ait olduğu biçiminde bir kısıtlamaya yer vermemiştir.
O halde, işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşünce ile şikayetin husumet ehliyeti bulunmadığından bahisle reddi isabetsizdir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Talep, ihalenin feshi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, Bakırköy 15. İcra Müdürlüğünün 2012/2443 esas sayılı dosyasıyla ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takip nedeniyle 2937 ada 30 parsel numaralı taşınmazın ihale ile satışının yapıldığını, kendisinin de alacaklı olduğu İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2009/7598 esas sayılı dosyasında aynı taşınmaz üzerine haciz konulduğunu, satış gününün kendisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini belirterek, ihalenin feshine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Versun İplik San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili, İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2009/7598 esas sayılı dosyasında gayrimenkul üzerine 06/03/2009 tarihinde ihtiyati haciz konulduğunu, 2 yıllık zamanaşımı süresinde satış talebinde bulunulmadığı için haczin düştüğünü, satış gününün davacıya usulüne uygun tebliğ edildiğini belirterek, davanın reddi ile % 10 tazminata mahkum edilmesini istemiştir.
Diğer davalılar, cevap vermemişlerdir.
Yerel mahkemece, İİK’nun 134. maddesi gereğince ihalenin feshi davası açma hakkının satış isteyen alacaklıya tanındığı, şikayetçinin takip alacaklısı olduğu dosyada taşınmaza haciz konulduğu, ancak kıymet taktiri yapılmadan satış talebinin usule aykırı olduğu gerekçesi ile icra müdürlüğünce reddedildiği, bu durumda takip alacaksının usulüne uygun bir satış talebinde bulunmadığı anlaşıldığından davacının ihalenin feshi davası açma hakkının olmadığı gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, ihalenin feshi davası açma hakkının (aktif husumet ehliyetinin) bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, öncelikle ihalenin feshini isteyebilecek olanlar ile satış isteme süresi üzerinde durulması gerekmektedir:
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 134/2. maddesinde;
“İhalenin feshini, Borçlar Kanunu’nun 226. maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler, yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla icra mahkemesinden şikayet yolu ile ihale tarihinden itibaren 7 gün içinde isteyebilirler”
hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, maddede ihalenin feshini isteyebilecek olanlar sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar; satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenlerdir.
İİK’nun ""talep için müddetler"" başlıklı 106/1. maddesinin uyuşmazlığa uygulanması gereken 02.07.2012 tarihli 6352 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değiştirilmeden önceki haline göre;
“Alacaklı haczolunun mal taşınır ise hacizden nihayet bir sene ve taşınmaz ise nihayet iki sene içinde satılmasını isteyebilir.” Bu hükümde açıkça yazılı olduğu üzere satış isteme süresi kesin hacizden sonra işlemeye başlamakta olup, sürenin durmasına yol açan bir sebep bulunmadığı takdirde bu süre iki yıldır. Süresinde satış istememenin sonuçları yine aynı Kanun"un “Haczin kalkması” başlıklı 110. maddesinde; “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar.” şeklinde açıklanmıştır.
İİK’nun 106. maddesinde düzenlenen süreler içinde hacizli bir malın satışı istenmezse, o mal üzerindeki haciz kalkar. Satışın süresi içinde istenmesine rağmen bu süre içinde gayrimenkulün satılmamış olması haczin düşmesini gerektirmez.
Satış talebinde bulunmak özel bir şekle bağlı değildir. Alacaklı yazılı veya sözlü olarak satış isteyebilir. Satış talebi haczi koyduran icra dairesine yapılır. Satış talebinde bulunan alacaklının, satış giderlerini peşin ödemesi gerekir, aksi takdirde satış talebinde bulunmamış sayılır.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, satışa konu taşınmaz İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2009/7598 esas sayılı dosyası nedeniyle 06.03.2009 tarihinde haczedilmiş, alacaklı vekili tarafından İİK’nun 106. maddesinde belirtilen iki yıllık süre dolmadan 27.12.2010 tarihinde taşınmazın satışı talep edilmiş, ancak icra müdürlüğünce satış talebi şartları oluşmadığı gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiştir. Nevarki icra müdürlüğünce satış talebi reddedildikten sonra aynı tarihte satış avansının alınmasına şeklinde karar verilmiş ve alacaklı tarafından 27.12.2010 tarihinde 100 TL avans yatırılmıştır. Bu durumda yerel mahkemece; alacaklı tarafından süresinde satış talebinde bulunulup, satış avansı yatırıldığından İİK’nun 110. maddesi gereğince ihale tarihinde taşınmaz üzerindeki haczin devam ettiği ve davacının İİK’nun 134/2 maddesi gereğince tapu sicilindeki ilgili kapsamında kaldığı gözetilmek suretiyle, işin esasına girilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın husumetten reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda belirtilen gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 06.04.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.