10. Hukuk Dairesi 2012/23832 E. , 2013/4005 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, 10.08.1980 - 10.09.2005 tarihleri arasında her yıl Ocak ayı başından Mart ayı sonuna; Ağustos ayı başından Aralık ayı sonuna kadar kesintisiz çalıştığından kuruma bildirilmeyen hizmet süresinin tespitini talep etmiş olup; Mahkemece, 08.09.1997-10.09.2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde 108 gün daha çalıştığının tespitine, fazlaya dair talebin reddine karar verilmiş ise de, Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer taraftan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar
için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21 - 43 Esas, 2003/97 Karar ve 26.02.2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını ya da kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin, ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez. Bu halde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.
Davaya konu somut olayda; davacının hizmet döküm cetvelinde davalının babası ... adına tescilli 23743 sicil sayılı işyeri ile davalı adına tescilli 1034926 sicil sayılı işyerinden kesintili ve eksik bildirimler yapıldığı gibi dava dışı ...-Bina İnşaatı adına tescilli 17415 sicil sayılı işyerinden de bildirim yapıldığı, davacının talep ettiği dönem içerisinde adına düzenlenmiş birden fazla işe giriş bildirgesinin mevcut olduğu anlaşıldığından, dava konusu dönemde farklı işyerinden Kuruma bildirilen davacının çalışmalarının gerçekliği araştırılmalı, dava konusu dönemde hizmet bildirimlerinin bulunduğu davalı ve davalının babası adına tescilli işyerleri arasında organik bağ bulunup bulunmadığı, vergi ve kurum kayıtları ile araştırılarak netleştirilmeli, işyerinde hangi yıllarda mevsimlik çalışma olduğuna ve hangi aylarda çalışma yapıldığına ve yapılan işin niteliğine ilişkin belirgin çelişki giderilmeli; Kuruma bildirim yapılan dönemlerde aylık otuz günden az bildirilen çalışmaya ilişkin açıklayıcı bilgi ve belgelerin işverence prim bildirgelerine eklenip eklenmediği, eklenmemişse, Kurumun eksik bildirim nedeniyle resen tahakkuk işlemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği araştırılmalı; mevsimlik olduğu belirtilen dönemde davacı ile işveren arasındaki sözleşmenin askıda olduğu ve bu dönemlerde hak düşürücü sürenin işlemeyeceği hatırda tutularak yukarıda açıklanan ilkeler ışığında hak düşürücü süre irdelenmeli,
Bununla birlikte; davacının kesintisiz olduğunu iddia ettiği çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi amacıyla;
tespiti istenen dönemde dava konusu işyerinde Kurum müfettişlerince inceleme yapılıp yapılmadığının sorulmalı, inceleme yapılmışsa belgeler eksiksiz getirtilmeli, iş yeri dosyası ile birlikte sunulan denetim ve kontrol tutanaklarında davacının çalıştığını iddia ettiği dönemde yapılan denetimlerde kurum tarafından tespit yapılıp yapılmadığı ve davacının çalışma süresine dair anılan denetimlerde beyanı bulunup bulunmadığı, işyerlerinin faaliyet süresine dair kurum tarafından tespit yapılıp yapılmadığı tartışılmalı, iş bu belgelerden sigortalının imzasını içerenler yönünden imzanın aidiyeti davacı tarafından kabul edilenler ile inkâr edilip de aidiyeti ehil bilirkişi incelemesiyle saptananlardan yine davacı tarafından hata-hile-ikrah durumu iddia ve ispat edilemeyenler bakımından, işbu yazılı belgelerin aksinin eşdeğer delillerle kanıtlanması için davacıya delilleri sorulmalı, giderek dava konusu dönemde davacı ile birlikte çalışan ve işverenlerin bordrolarında kayıtlı kişiler ile aynı yörede komşu veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişilerin saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulması, yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, beyanlarında geçen çalışmaları kurumdan sorularak gerekirse hizmet döküm cetveli celp edilip tanıkların çalışma süreleri ve beyanları denetlenmeli, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2-) Kabule göre de; Mahkemece, hüküm gerekçesinde 31.12.2000 tarihinden önceki süreye ilişkin hizmet iddiaları bakımından hak düşürücü sürenin gerçekleştiği belirtilmesine rağmen, denetime elverişsiz bilirkişi raporuna dayanılarak gerekçe ile çelişkili olacak ve HMK’nun 297/1-c ile 2. fıkrasına aykırılık oluşturacak şekilde 08.09.1997-10.09.2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde 108 gün daha çalıştığının tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
O hâlde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalılardan ..."a iadesine, 05.03.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.