Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/3663
Karar No: 2020/3596
Karar Tarihi: 22.06.2020

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2019/3663 Esas 2020/3596 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2019/3663 E.  ,  2020/3596 K.

    "İçtihat Metni"

    Bölge Adliye
    Mahkemesi : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
    No : 2019/429-2019/697
    İlk Derece
    Mahkemesi : Kocaeli 2. İş Mahkemesi
    No : 2014/397-2018/326

    Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
    İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı ve davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince, davacı kurum ve davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine, HMK 355. maddesi gereğince (kamu düzenine aykırılık nedeni ile ) ilk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın ve birleşen 2018/187 Esas sayılı davanın kabulüne dair karar verilmiştir.
    Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    I-İSTEM
    Davacı Kurum, 28.10.2013 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden kazalının haksahiplerine bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelir ile yapılan harcama ve ödemelerin rücuan tahsilini istemiştir.
    II-CEVAP
    Davalı şirket vekili; kazanının meydana gelmesinde kazalının sorumlu olduğunu, davalı işverenin ise hiçbir sorumluluğunun bulunmadığını beyanla davanın reddini talep etmiştir.
    Davalı vekili; zamanaşımı, husumet ve derdestlik itirazında bulunarak davanın reddini talep etmiştir.
    III-MAHKEME KARARI
    A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
    İlk derece mahkemesi tarafından, ‘davanın ve birleşen 2018/187 Esas sayılı davanın kabulü ile
    21.812,84 TL"si bağlanan gelirin peşin sermaye değeri, 60,45 TL"si geçici iş görmezlik ödeneği ve 3.098,09 TL"si tedavi gideri olmak üzere toplam 24.971,38 TL"nin gelirlerin gelir bağlama onay, sarf ve ödemelerin sarf ve ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine’, şeklinde karar verilmiştir.
    Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ölen kurum sigortalısı ..."na %10 oranında kusur atfedilmesinin hatalı olduğunu, ... Yapı Elamanları San. ve Tic. Ltd. A.Ş."nin %100 oranında kusurlu olduğunu belirterek istinaf talebinde bulunmuştur.
    Davalı işveren vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece alınan kusur raporunda işverenin, %90 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, 18/06/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda ise, bu %90 kusur raporu içerisinde %5 kusurun birleşen dosya davalısı ..."a ait olduğunun belirlendiğini, bilirkişi raporuna karşı sunmuş oldukları itirazlarının dikkate alınmadığını, davalı şirketin kusurunun olmadığını, hak sahipleri tarafından açılan tazminat dosyasında da aynı şekilde kusur belirlense de bu kararın istinaf edildiğini, henüz kesinleşmediğini, hesap bilirkişisi raporunun maddi hatalar içerdiğini belirterek istinaf talebinden bulunmuştur.
    Davalı ... vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalı yönünden delillerin toplanmadığını, asıl dava ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiğini, davalının meydana gelen kazada bir kusurunun bulunmadığını, ... A.Ş."nin çalışanı olarak şirketin emir ve talimatları kapsamında iş yaptığını, kusur ve hesap raporunu kabul etmediklerini, ölenin tam ve asli kusurlu olduğunu, zamanaşımı, husumet ve derdestlik itirazlarını nazara alınmadığını, Kocaeli 6. İş Mah. 2014/525 Esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek istinaf talebinde bulunmuştur.
    B-BAM KARARI
    ‘Tarafların istinaf başvurularının HMK 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine, harca ilşkin kısmın düzeltilerek HMK 355. maddesi gereğince (kamu düzenine aykırılık nedeni ile) ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın ve birleşen 2018/187 esas sayılı davanın kabulü ile, 21.812,84 TL"si bağlanan gelirin peşin sermaye değeri, 60,45 TL"si geçici iş görmezlik ödeneği ve 3.098,09 TL"si tedavi gideri olmak üzere toplam 24.971,38 TL"nin gelirlerin gelir bağlama onay, sarf ve ödemelerin sarf ve ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine’ dair karar verilmiştir.
    IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
    Davacı ve davalı işveren ve davalı vekilleri, aynı istinaf gerekçeleriyle kararın bozulmasını istemiştir.
    V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
    1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2-5510 sayılı Kanunun 12. maddesinin 2. fıkrasında; işveren vekili tanımlanmış olup, maddede “İşveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu Kanunda geçen işveren deyimi, işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili ve 4857 sayılı İş Kanununda tanımlanan geçici iş ilişkisi kurulan işveren, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” hükmü yer almaktadır.
    5510 sayılı Kanunun 21/1. maddede işverenin, 21/4. maddede üçüncü kişinin rücu alacağından sorumlulukları düzenlenmiş olup bu maddelere göre açılan rücuan tazminat davalarında işveren ile üçüncü kişi arasında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunduğundan konuya ilişkin olarak 818 sayılı Borçlar Kanununun irdelenmesi de gerekmektedir.
    Söz konusu Kanunun 141 – 148. maddelerinde müteselsil borçlara yer verilmiş olup 141. maddede, alacaklıya karşı, her biri borcun tümünden sorumlu olma yükümü altına girdiklerini beyan eden birden çok borçlu arasında teselsül bulunduğu, böyle bir beyanın yokluğunda teselsülün ancak kanunun belirlediği durumlarda olacağı, 142. maddede, alacaklının, müteselsil borçluların tümünden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ödenmesini istemekte serbest olduğu, borç tamamen ödeninceye dek borçluların tümünün sorumluluklarının devam edeceği, 145. maddede, yaptığı ödeme veya takas ile borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmiş olan müteselsil borçlulardan birinin, sona eren borç oranında diğer borçluları borçtan kurtarmış olacağı, 146. maddede, borcun niteliğinden aksi anlaşılmadıkça, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ödemeden birbirine eşit birer payı üzerine almak zorunda olduğu ve payından çok ödeme yapanın, fazla tutar yönünden diğer borçlulara rücu hakkının bulunduğu, 147. maddede, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her birinin, ödediği tutar oranında alacaklının haklarına halef olacağı bildirilmiştir. Diğer taraftan Kanunun haksız eylem yönünden müteselsil sorumluluğa ilişkin 50. maddesinde, birden çok kimseler birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri takdirde, önayak olan (kışkırtan) ile asıl gerçekleştiren ve yardımcı olanların, ayırım gözetilmeksizin müteselsilen sorumlu olacakları, hakimin, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve gerektiğinde bu rücunun kapsamının derecesini saptayacağı belirtilmiş, çeşitli nedenlerin birleşmesi bakımından müteselsil sorumluluğa dair 51. maddesinde, birden çok kimseler çeşitli nedenlere (haksız eylem, sözleşme, kanun) dayanarak sorumlu oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarara sebebiyet veren kimselere ilişkin hükümlere göre işlem yapılacağı, kural olarak haksız bir eylemi ile zarara sebebiyet vermiş olan kimsenin en önce, tarafından hata gerçekleşmemiş ve üzerine borç alınmamış olmasına karşın yasal olarak sorumlu olan kimsenin de en sonra, zarar ile yükümlü tutulacağı açıklanmıştır.
    Müteselsil borç, birden çok borçlunun alacaklıya karşı borcun tümünden sorumlu olduğu, alacaklının tamamen veya kısmen edayı her bir borçludan isteyebildiği, eda tamamen yerine getirilinceye dek borçluların sorumluluklarının süregeldiği, her borçlunun iç ilişkideki payına bakılmaksızın borcun tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, borçlulardan birinin borcu ödemesi durumunda diğerlerinin de alacaklıya karşı borçtan kurtulduğu, borcun, her bir borçlu yönünden tali değil asli nitelik taşıdığı, alacaklı karşısında birden çok borç ve borçlunun bulunduğu borç ilişkisidir. Bu ilişkide ifa, asıl alacağı ortadan kaldırmayıp alacak hakkı, ödeme yapmak suretiyle rücu hakkını kazanan borçluya geçtiğinden, anılan borçlu, alacaklının halefi olarak diğerlerine rücu edebilmektedir. Bununla birlikte, rücua konu olan borcun müteselsil niteliği bulunmadığından, sorumluluktan kurtulmak için her borçlunun borcun tümü yerine, kendine düşen payını ödemesi yeterli olmaktadır ki burada kanundan doğan halefiyet söz konusudur. Kuşkusuz, ödeme yapan borçlu ile alacaklının öncesinde, halefiyeti ortadan kaldırıcı sözleşme yapmak yetkileri de bulunmaktadır. Öğreti ve yargı kararlarında, borçların aynı sebepten doğması durumuna “tam teselsül” denilmekte ve değinilen 50. maddenin bunu karşıladığı ifade edilmekte, borçların farklı nedenlerden (kanun, sözleşme, haksız eylem) doğması halinde ise “eksik teselsül”ün varlığından söz edilerek 51. maddenin de bunu tanımladığı kabul edilmektedir. 50. maddede, aynı zarardan dolayı birden çok kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmaları, birden çok kişinin ortak kusurlarıyla zarara birlikte sebebiyet vermiş olmaları koşuluna bağlanmıştır. 51. maddede ise, müteselsil sorumluluk, ortak kusur yerine farklı hukuksal nedenlere bağlanmıştır ve bunlar kanun, sözleşme veya haksız eylemdir. Birden çok kişi, kanun, sözleşme veya haksız eylem nedeniyle aynı zarar için, zarara uğrayana karşı sorumlu iseler, bunlar arasında, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki dönmeye (rücu) ilişkin kurallar uygulanmakta, kural olarak ilk önce, haksız eylemiyle zarara yol açan sorumlu tutulmakta, en son olarak da kusuru olmaksızın ve sözleşme gereği sorumluluğu olmadığı halde kanun hükmü gereğince sorumlu tutulan kişiye başvurulmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 gün ve 2013/9-1559 Esas - 2013/1461 Karar, 15.05.2015 gün ve 2013/17-2267 Esas - 2015/1352 Karar, 19.06.2015 gün ve 2013/10-2281 Esas - 2015/1727 Karar, 24.06.2015 gün ve 2014/13-19 Esas - 2015/1743 Karar sayılı ilamlarında aynı görüşlere yer verilmiştir.
    Önemle vurgulanmalıdır ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda eksik ve tam teselsül ayırımına son verilmiş, 61. maddede, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62. maddede, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
    İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
    Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
    Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, davalı ...’ın ceza dosyası kapsamındaki bilirkişi raporunda, 01.03.2013 tarihli, işveren vekili olduğuna dair bir vekaletnamenin bulunduğunun belirtildiği mevcut eldeki dosyada ise, mahkemece kabul edilen hesap raporuna göre, davalı ...’ın 3. kişi olduğu gözetilip 5510 sayılı Kanun’un 21/4. madde kapsamında sorumluluğunun belirlenmesi kaşısında mahkemece bu konuda yeterli araştırmanın yapılmadığı belirgindir. Mahkemece, ceza dosyasıda getirtilip irdelenmek suretiyle davalı ...’ın 3.kişi mi yoksa işveren vekili mi olduğu hususu şüpheden uzak bir şekilde belirlenip 3. kişi olması durumunda 5510 sayılı Kanunun 21/4 maddesi kapsamında aksi halde 5510 sayılı Kanunun 21/1 maddesi kapsamında değerlendirilip sonuca göre karar verilmelidir.
    Ayrıca davalı şirket yönünden ise, hesap raporunda %85 kusur üzerinden hesap yapılmış ise de, davalı ...’ın 3. kişi olması halinde, % 87,5 kusur üzerinden kurum zararının hesaplanması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
    O hâlde, davacı Kurum ve davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi