Esas No: 2018/2921
Karar No: 2019/4998
Karar Tarihi: 01.07.2019
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2018/2921 Esas 2019/4998 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 16/05/2017 tarih ve 2014/120 E- 2017/460 K. sayılı kararın davalılar ..., ..., ..., ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi"nce verilen 08/03/2018 tarih ve 2017/704 E- 2018/199 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalılar ..., ..., ..., ... vekili tarafından istenmiş ise de 31/05/2019 tarihinde davalılar ..., ..., ..., ... vekili tarafından verilen duruşmadan vazgeçme dilekçesi de dikkate alınarak, dosyanın incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, gerçek kişi davalılar ile bu dosyadan tefrik kararı verilen Alfa ... AŞ, Asya Akaryakıt .. AŞ, Fullgaz Petrol Ürünleri ....AŞ ve Arista Yatırım ... AŞ hakkında açtığı davada, müvekkili banka ile Asya Akaryakıt Tic ve San AŞ arasında imzalanan 22/03/2012 tarihli 17.500.000.- TL bedelli, 06/7/2012 tarihli 17.500.000.- TL bedelli 2 adet genel kredi sözleşmesini davalıların müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, bu sözleşmelere istinaden adı geçen şirkete nakdi ve gayri nakdi krediler kullandırıldığını, gayri nakdi kredi kapsamında asıl borçlu şirket lehine muhtelif tarihlerde 7 adet olmak üzere toplam 16.500.000.- TL tutarında meri ve kesin teminat mektubu verildiğini, borcun ödenmemesi üzerine müvekkili tarafından 04/02/2013 tarihli kat ihtarnamesi ile hesabın kat edildiğini, kat ihtarında hem nakdi kredilerin ödenmesinin hem de gayri nakdi kredilerin deposunun talep edildiğini, davalıların borçlarını ödemeyerek temerrüte düştüğünü, borçlular hakkında İstanbul 9. İcra Dairesinin 2013/5327 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, borçluların icra takibine itiraz ettiğini, itiraz dilekçesinin kendilerine tebliğ edilmediğini, taraflarınca İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/258 esas sayılı dosyasında açılan itirazın kaldırılması davasında mahkemenin 8/4/2014 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiğini ileri sürerek, borçluların icra takibine yapmış oldukları itirazın iptaline ve asıl alacağın %20"sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, bu talebin kabul edilmemesi halinde 17.530.791,94 TL"nin kat ihtarnamesinin tarihi olan 04/02/2013 tarihinden itibaren temerrüt faizi yıllık % 40) ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar ..., ..., ..., ... vekili, davanın terditli açılamayacağını, itirazın iptali davasının bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığını, kefaletin kanunun aradığı şekil şartlarını taşımadığından geçersiz olduğunu, Genel Kredi Sözleşmesi hükümlerinin müvekkilleri aleyhine şartlar içeren hükümlerinin genel işlem şartı niteliğinde hükümler olması sebebiyle geçersiz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı ... ve vekili, yargılama sırasında davayı kabul ettiklerini bildirmiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma alınan bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre dava dilekçesinde terditli olarak talepte bulunulduğu, itirazın iptali olmadığı takdirde davanın alacak davası olarak yürütülmesinin talep edildiği, davacı tarafça terditli olarak açılan itirazın iptali davasının tarihi 11/4/2014 tarihi olup bir yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu, davacı taraf davasını terditli olarak açtığından davaya alacak davası olarak devam edildiği, 22/03/2012 tarihli sözleşmenin 818 sayılı BK. döneminde, diğer sözleşmesin ise 6098 sayılı TBK döneminde imzalandığı, 06/07/2012 tarihli sözleşme bakımından gerçek kişi kefillerin eş rızalarının alındığı, gerçek kişi kefillerin 17.500.000,00 TL bedele kefil olarak imza attıkları, kefalet akdinin TBK’nın 583. maddesine göre uygun şekilde düzenlendiği, 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde imzalanan genel kredi sözleşmesinde kefalet limiti bir an için gösterilmemiş olsa bile sözleşmenin ilk-baş tarafında birinci maddede kredi limitinin açık şekilde gösterilmiş olduğu, bu kredi limitinin aynı zamanda kefalet limitini de içerdiği Yargıtay uygulamalarında kabul ediliğinden bu sözleşmelerdeki kefaletler açısından da kefalet limitinin belli olduğu, kefaletin geçerli olduğu, davacı tarafça borcun ödenmemesi üzerine hesap kat edilerek, nakdi kredinin tahsili teminat mektupları nedeniyle gayri nakdi kredinin ise kefillerden deposu istenilmiş ise de, sözleşmelerde kefiller yönünden depo talep edilebileceğine ilişkin hüküm olmadığı ancak teminat mektuplarının takip tarihi ile dava tarihi arasında nakde dönüştüğü, nakde dönüşen teminat mektupları yönünden davacının kefillerden de tahsil talebinde bulunabileceği gerekçesiyle davacının davasının ... yönünden kabulü, diğer davalılar yönünden kısmen kabulü ile, tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile, 17.435.219,94 TL’nin ..."dan, diğer davalılar açısından 17.412.505,89 TL’lik limitle sorumlu olmak üzere ( ... "dan 04/02/2013 tarihinden itibaren işleyecek %15 temerrüt faizi, diğer davalılardan ise 912.505,89 TL"sine 11/02/2013 kalan 16.500.000,00 TL"sine ise dava tarihi olan 11/04/2014 tarihinden itibaren işleyecek yıllık %40 temerrüt faizi ile birlikte,) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine, dava tarihinden önce ödenen 21.536,00 TL yönünden davacının dava açmakta hukuki yararı kalmadığından bu kısma yönelik davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, dava tarihinden sonra ödenen 95.572,00 TL yönünden ise, dava konusuz kaldığından bu miktar yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davacının fazla talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davalılar ..., ..., ..., ... vekili, istinaf başvurusunda bulunmuştur.İstinaf Mahkemesince, İİK’nın 67. maddesinin 1. ve 4. fıkraları nazara alındığında davacı itirazın iptali veya alacak davası açabileceğinden terditli olarak dava açabileceği, davalılar vekili davanın itirazın iptali davası olarak açıldığını terditli olarak alacak davası olarak devam edilemeyeceğini ayrıca tefrik kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmekte ise de davalı şirketlerin iflas etmesi nedeniyle bu şirketler yönünden tefrik kararı verilmesinin HMK"da düzenlenen usul ekonomisi ilkesinin bir sonucu olduğu, itirazın iptali davasında hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddi ihtimali nedeniyle itirazın iptali davası olarak hüküm verilemez ise alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılması talep edilmiş olup davanın alacak davası olarak görülmesinde taleple bağlılık ilkesi nedeniyle hukuka aykırılık bulunmadığı, 22.3.2012 tarihli sözleşme bakımından 6098 sayılı Kanun"un genel işlem şartlarına ilişkin hükümlerinin işbu sözleşme bakımından uygulama kabiliyeti bulunmadığı; 6098 sayılı kanun döneminde akdedilen sözleşmeye kefalet, genel işlem şartları ve eş rızası yönünden TBK hükümlerinin uygulanması gerektiği, eski yasa döneminde akdedilen genel kredi sözleşmesinde kefalet limitinin gösterildiği, yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre, “genel kredi sözleşmesinde sözleşmede kefalet limiti gösterilmemiş olsa bile, kredi limitinin açık şekilde gösterilmiş olduğu, bu kredi limitinin aynı zamanda kefalet limitini de içerdiği” göz önüne alındığında davalıların itirazlarının yerinde olmadığı, 06.07.2012 tarihinde imzalanan sözleşmede kefalet miktarının açıkça gösterildiği, sözleşmelerde eş rızası alınmadığı ileri sürülmüş ise de sözleşmelerin imza tarihinden sonra 6455 sayılı Kanun ile 28.3.2013 tarihinde değişen TBK 584/3 madde uyarınca davalıların eş rızası koşulunun aranmasına gerek olmadığı, davalı ..., ... ve ..."nın bizzat davalı şirket YK başkan ve üyeleri olduğu, diğer davalıların ise şirketin ortakları olduğu, bu kişilerin kefaletlerinde eş rızasının gerekmediği, 6.7.2012 tarihli sözleşmede genel işlem şartlarına aykırı bir hükme yer verilmediği gerekçesiyle davalılar ..., ..., ..., ... vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalılar ..., ..., ..., ... vekili temyiz etmiştir.
1-Davalılar ..., ..., ..., ... vekilinin istinaf aşamasında adli yardım talebi kabul edilmiş olup anılan davalılar vekilince temyiz aşamasında da adli yardım talebinde bulunulmuş olmakla, dosya kapsamı, talep dilekçesi içeriği, ekli belgeler kararı temyiz için yatırılacak harcın tutarı gözetilerek, mümeyyiz davalılar vekilinin adli yardım talebinin HMK 336/2 ve 337/1. maddeleri çerçevesinde incelemenin evrak üzerinde yapılması gerekli görülmekle anılan davalıların karara yönelik kanun yolu harç ve giderleri bakımından adli yardımdan yararlandırılmalarına ve karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan takibe vaki itirazın iptali, itirazın iptali talebinin yerinde görülmemesi durumunda kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın davalılardan tahsili istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, itirazın iptali davasının hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı davacının talebi de gözetilerek davaya alacak davası olarak devam edildiği belirtilerek, yazılı gerekçelerle temyiz eden davalılar hakkındaki alacak davasının kabulüne karar verilmiş, anılan karara karşı temyiz eden davalılarca yapılan istinaf başvurusu ise bölge adliye mahkemesince yazılı gerekçelerle esastan reddedilmiştir.
Ancak yukarıda yapılan özetten de anlaşıldığı üzere dava terditli olarak açılmış, öncelikle itirazın iptali, bu talebin kabul görmemesi halinde kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili talep edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 111/2 maddesi, “Mahkeme, davacının asli talebini esastan reddetmedikçe, fer’i talebi inceleyemez ve hükme bağlayamaz.” hükmünü haizdir. Bu durumda mahkemece, hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı tespit edilen itirazın iptali davası hakkında ayrı bir hüküm tesis edilip, davanın reddine karar verilmesi, akabinde de alacak davasının incelenmesi gerekirken itirazın iptali davası hakkında hüküm tesis edilmeden fer’i nitelikteki alacak davasının esası hakkında hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesiyle bölge adliye mahkemesince incelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine karar verileceği hüküm altına alınmış, aynı Yasa’nın 353/1-b-2 maddesiyle ise bölge adliye mahkemesince, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verileceği düzenlenmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesi kararını eksik ya da hatalı bulan veyahut davanın esası hakkında farklı gerekçelerle bir karar verilmesi gerektiğine hükmeden bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp, esas hakkında yeniden hüküm kurması gerekmektedir. Aksi hal 6100 sayılı HMK ile benimsenen istinaf sistemine aykırılık oluşturacağı gibi, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi gerekçeleri arasında çelişki oluşmasına da sebebiyet verebilecektir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde, ilk derece mahkemesince, 6098 sayılı TBK döneminde akdedilen 06.07.2012 tarihli genel kredi sözleşmesi bakımından kefil olan davalıların eş rızasının alındığı bu nedenle kefaletin Kanun’un aradığı şekil şartlarını ihtiva ettiği tespitine yer verildiği, anılan karara karşı yapılan istinaf başvurusunu inceleyen Bölge Adliye Mahkemesince, kefalet hususunda eş rızaların alınmadığı istinaf sebebi olarak ileri sürülmüş ise de sözleşmelerin imza tarihinden sonra 6455 sayılı Kanun ile 28.3.2013 tarihinde değişen TBK’nın 584/3 maddesi uyarınca davalıların eş rızası koşulunun aranmasına gerek olmadığı, davalı ..., ... ve ..."nın bizzat davalı şirket YK başkan ve üyeleri olduğu, diğer davalıların ise şirketin ortakları olduğu, bu kişilerin kefaletlerinde eş rızasının gerekmediği gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, ilk derece mahkemesince karar yerinde, davalı yanın genel kredi sözleşmesinin kefalete ilişkin hükümlerinin genel işlem koşulu olduğu yönündeki savunmalarına ilişkin değerlendirme yapılmamışken, Bölge Adliye Mahkemesi gerekçesinde bu hususun da tartışıldığı ve 06.07.2012 tarihli sözleşmede genel işlem şartlarına aykırı bir hükme yer verilmediği sonucuna varıldığı gözlemlenmektedir. Ancak yukarıda da açıklandığı üzere, bölge adliye mahkemesinin kabul şekline göre, bu durumda ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmesi gerekmektedir. Belirtilen nedenlerle, Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesinden farklı gerekçeye yer verilmesine karşın kararın gerekçesi ile hüküm arasında farklılık oluşturacak şekilde başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen bozulması gerekmiştir.
3-Bölge Adliye Mahkemesinin kabul şekline göre de bölge adliye mahkemesince, 6098 sayılı TBK’nın yürürlükte olduğu 06.07.2012 tarihinde imzalanan genel kredi sözleşmesini kefil olarak imzalayan davalılarca verilen kefaletler bakımından eş rızasının alınmadığı istinaf sebebi olarak ileri sürülmüş ise de davalıların asıl borçlu şirketin ortak ve yöneticileri olduğu, 6098 sayılı TBK’nın 28.03.2013 tarihinde değiştirilen 584/3. maddesi gereğince şirket ortak ve yöneticilerin şirket lehine verdikleri kefaletlerde eş rızası alınması şartının kaldırıldığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir. Ancak Bölge Adliye Mahkemesince hükme dayanak yapılan değişiklik 6455 sayılı Kanun’un 77..maddesiyle 28.03.2013 tarihinde yapılmış ve anılan Kanun’un 90. maddesiyle bu kanunla yapılan değişikliklerin Resmi Gazete’de yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtmiştir. Anılan değişikliğin geçmişe şamil olacağı şeklinde bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu durumda 28.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 584/3. maddesinin 06.07.2012 tarihinde akdedilen sözleşmeye uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesince, 28.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 584/3. maddesinin somut olaya uygulanma imkanı bulunmadığı gözetilerek hüküm tesisi gerekirken yazılı gerekçelerle başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozularak kaldırılmasını gerektirmiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar ..., ..., ... ve Mahmut Arslan vekilinin adli yardım talebinin kabulü ile temyiz itirazlarının incelenmesine, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalılar ..., ..., ... ve Mahmut Arslan vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 01/07/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.