Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2016/505
Karar No: 2016/480
Karar Tarihi: 06.04.2016

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/505 Esas 2016/480 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2016/505 E.  ,  2016/480 K.

    "İçtihat Metni"


    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinden verilen 19.06.2013 gün ve E:2013/271, K:2013/390 sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 25.03.2015 gün ve E:2013/19-2238, K:2015/1062 sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı ... vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Dava, bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan ..."e olan borcuna karşılık vade kısmı boş 03.06.2006 tanzim tarihli, 250.000 USD bedelli bono verdiğini, davalıya olan borcunu dava dışı ... vasıtasıyla ödediği halde dava dışı ..."nun sahte imza ile senedi davalılardan ... adına ciro ettiğini, senedin arkasında diğer davalılar ... ve ..."ın ciranta olarak gözüktüğünü, son hamil durumundaki davalı ..."in bu senede dayalı olarak müvekkili aleyhine icra takibi yaptığını, adı geçenin yetkili hamil sayılamayacağını ileri sürerek senetten dolayı davalılara borçlu olunmadığının tespitine, icra takibinin iptaline, % 40 tazminatın davalı ..."den tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı ..., davacının dava konusu bonoya bağlanmış borcunu dava dışı ... aracılığıyla ödediğini, kendisinin de senedi bu kişiye verdiğini, ancak sahte imza ile senedin ciro edildiğini belirterek, hakkında açılan davayı kabul ettiğini bildirmiştir.
    Davalı ... vekili, müvekkilinin iyi niyetli üçüncü kişi hamil olduğunu, davacının lehtara karşı ileri sürebileceği def"ileri müvekkiline karşı ileri süremeyeceğini belirterek davanın reddi ile % 40 tazminata karar verilmesini istemiştir.
    Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
    Mahkemece, davacının bedelsizlik konusundaki iddiasını, senedin lehtarı ..."in ikrarı ve düzenlediği ibraname ile kanıtladığı, senedin kötü niyetle veya ağır kusurla iktisap edildiği yolundaki iddiasını haksız fiilin söz konusu olmasından dolayı tanık dahil her türlü delille kanıtlayabileceği, davalı ..."in senedi kendisinden önceki ciranta davalı ..."a elden verdiği 250.000 USD borç paraya karşılık ciro ile devraldığını, ancak adı geçen cirantanın açık adresini bilmediğini belirttiği, bir kimsenin bu miktardaki parayı açık adresini ve kimlik bilgilerini bilmediği bir kişiye vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, senedin lehtarı ..."in yerine sahte imza atılarak tedavüle sokulduğunun icra mahkemesince alınan raporla tespit edilmiş olduğu, davalılar Ahmet ve Mustafa"nın gerçekte olmayıp var sanılan şahıslar olmasına göre davalı hamil ..."in senedi kötü niyetle iktisap ettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının 15.07.2008 vade tarihli 250.000 USD bedelli bonodan dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine, % 40 kötü niyet tazminatının davalı takip alacaklısı ..."den tahsil edilerek davacıya verilmesine karar verilmiştir.
    Kararı davalılardan ... vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece; “...Dava konusu bonoda davacı keşideci durumunda olup, davalı senede ciro yoluyla hamil olmuştur. Görünüşe göre ilk ciro, senedin lehtarı durumundaki ... imzası ile yapılmıştır. Davacı keşideci, kendi imzasını inkar etmemektedir. Senet metnine göre ciro silsilesinde şeklen bir kopukluk bulunmamaktadır. Mahkemece, davalılardan lehtar ..."in yerine sahte imza atılarak senedin tedavüle sokulduğunun Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi tarafından alınan raporla belirlendiği kabul edilmişse de imzaların istiklali ilkesi karşısında bu durum davacı keşideciyi sorumluluktan kurtarmaz. Yerel mahkemenin, lehtardan sonra ciro silsilesinde yer alan ... ve ..."ın mefhum şahıslardan olduğu, davalı hamilin cirantası olan ..."ın açık adresini ve kimlik bilgilerini bilmediği halde bu kişiye 250.000 USD vererek davaya konu senedi almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu yolundaki gerekçesi de kambiyo hukuku ilkelerine uygun düşmemektedir. Hamilin ciro yoluyla senedi devraldıktan sonra cirantasını takip etme gibi yasal bir zorunluluğu bulunmamaktadır. TTK’da yer alan ve kambiyo hukukuna ilişkin ilkeleri belirleyen kuralların kişiden kişiye değişebilen “hayatın olağan akışı” şeklindeki subjektif bir takım değerlendirmelerle ortadan kaldırılması doğru görülemez. Kambiyo senetlerinde imzaların istiklali (bağımsızlığı) ilkesi ile ilgili olarak Dairemiz uygulaması istikrar kazanmıştır (Yargıtay 19.HD.’nin 17.02.2011 tarih, 2010/7937 E, 2011/2072 K; 31.03.2011 tarih 2010/8614 E, 2011/4185 K; 18.04.2011 tarih 2011/3624 E, 2011/5149 K; 13.05.2010 tarih 2009/7134 E, 2010/6030 K; 14.10.2010 tarih, 2010/4431 E, 2010/11296 K; 21.03.2012 tarih 2011/13865 E, 2012/4619 K. sayılı kararları). Her ne kadar, davacı keşideci, lehtara ödeme yaptığını iddia etmiş, buna ilişkin ibraname sunmuş ve davalı ... ödeme iddiasını ve davayı kabul etmişse de keşideci ile lehtar arasındaki şahsi def’ilerin hamile karşı ileri sürülebilmesi için hamilin senedi iktisabında kötüniyetli olduğunun kanıtlanması gerekir. Aksi takdirde, keşideci ile lehdar arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan şahsi def’iler müracaatta bulunan iyiniyetli hamile karşı ileri sürülemez (TTK.madde 599). Somut olayda, hamil ...’in senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği, başka bir anlatımla kötüniyetli hamil olduğu kanıtlanamamıştır. O halde davacı keşideci, lehtara ödeme yaptığına ilişkin şahsi def’iyi bu davalıya karşı ileri süremez. Mahkemece, belirtilen bu yönler gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ve somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş; yerel mahkeme, önceki hükümde direnmiştir.
    Direnme hükmünü davalılardan ... vekilinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca; “...Takibe ve eldeki davaya konu bononun lehtar ...’in aşamalardaki ikrarı ve davayı kabul beyanından da anlaşılacağı üzere, davacı keşideci tarafından yapılan ödeme ile bedelsiz olduğu sabittir. Bononun bedelsiz olduğuna ilişkin şahsi def"iyi davacı keşidecinin kural olarak, davalı lehtara karşı ileri sürebilir ise de, hamil davalı ...’e karşı ileri sürülebilmesi için kötüniyetle iktisabının ispatı gerekir. Dosya kapsamından, taraflar arasındaki maddi ve hukuki olguların gerçekleşme biçimi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; senet lehtarının ilk cirosunun sahte oluşu, ondan sonraki Ahmet ve Mustafa adındaki davalı cirantaların bilinememesi, bedelsiz olduğu sabit olan bononun, davalı hamil tarafından açık kimlik ve adresini bilmediği ... adındaki kişiden miktarı oldukça yüksek borç para karşılığında devraldığını beyan etmesi, dinlenen davacı tanıklarının beyanlarında adı geçen dava dışı N. Mutlu’nun bildiği Muğla ili Milas ilçesindeki davacı taşınmazlarına takibin kesinleşmesini müteakip hemen haciz konulması karşısında, davalı hamil ...’in bonoyu davalı ciranta ...’dan iktisabederken, iyiniyetli olduğunu ileri sürmesi hayatın olağan akışına aykırı düşmektedir. Zira, lehtarın ilk cirosunun sahte olduğunu hamilin bilmesi gerekmez ise de, bonoyu devraldığı kendi cirantası ...’ın kim olduğunu bilmediğini ileri sürerek, senedi iyiniyetle devraldığını ileri süremez. Dolayısıyla, davalı hamil ...’in bonoyu kötüniyetle iktisabettiğinin kabulü gerekir. Şu halde, bononun ödeme nedeniyle bedelsiz olduğuna ilişkin şahsi defiyi davacı keşidecinin, senedi kötüniyetle devralan hamil davalı ...’e karşı ileri sürerek, borçtan kurtulabilir. O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar da gözetilerek, Özel Daire bozma ilamına karşı, davalı hamil ...’in bonoyu devralırken kötüniyetli olduğu ve bu nedenle eldeki menfi tespit davasının kabulüne yönelik önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.” şeklindeki gerekçe ile direnme kararının onanmasına karar vermiş; davalılardan ... vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
    Bu arada, dosya karar düzeltme incelemesi yapılmadan önce direnmeye ilişkin ara kararının verildiği duruşma tutanağı ile direnmeye ilişkin yerel mahkeme gerekçeli kararının dosyada bulunmaması nedeniyle anılan eksikliklerin tamamlanması için mahalline geri çevrilmesi üzerine, belirtilen eksikliklerin tamamlanarak karar düzeltme incelemesi yapılması için dosyanın Yargıtay"a gönderildiği, davacı vekilinin beyan dilekçesi ekinde Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ilamının da dosya eklendiği anlaşılmaktadır.
    Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ilamı ile; ... ile ..."nın müdahil olarak yer aldığı ceza davasında sanıklar ... ve ..."nun eldeki davaya konu yapılan bono nedeniyle resmi evrakta sahtecilik suçundan (TCK. m. 204/1) ve kamu kurumu vasıta kılınarak dolandırıcılık suçundan (TCK. m. 158/1-d) ayrı ayrı hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Ancak anılan hükmün temyiz edildiğine ya da kesinleştiğine dair bir bilgiye rastlanamamıştır.
    Ortaya çıkan bu yeni durum karşısında, Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede ceza davasının bekletici mesele yapılması gerekip gerekmediği hususu ele alınıp tartışılmıştır.
    Bu noktada, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle; ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır:
    Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (mülga) 818 sayılı Borçlar Kanununun 53. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.74) düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
    Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır.
    818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 74. maddesi hükmü de aynı yönde bir düzenlemeyi içermektedir.).
    Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
    Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay"ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK"nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamları).
    Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Borçlar Yasasının 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK"nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamı).
    Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamları).
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde;
    Davacı takip ve dava konusu bonoda sahtecilik yapılarak, bedelsiz senedin takibe konulduğu iddiasıyla eldeki dava ile borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
    Dosyaya davacı vekilince ibraz edilen Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ilamı ile; ... ile ..."nın müdahil olarak yer aldığı ceza davasında sanıklar ... ve ..."nun eldeki davaya konu yapılan bono nedeniyle resmi evrakta sahtecilik (TCK. m.204/1) ile kamu kurumu vasıta kılınarak dolandırıcılık suçlarından (TCK. m. 158/1-d) ayrı ayrı hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Ancak anılan hükmün temyiz edildiğine ya da kesinleştiğine dair bir bilgiye rastlanamamıştır.
    Yukarıda belirtildiği üzere, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesindeki bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının olanaklı bulunmamasına göre, mahkemece, henüz bu aşamada kesinleşmeyen Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ceza davasının sonucunun beklenilmesi, bundan sonra maddi olguların nasıl gerçekleştiğinin saptanması, tarafların talepleri de gözetilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede azınlıkta kalan üyelerce; Hukuk Genel Kurulunun onama ilamı ile ceza mahkemesi kararının aynı yönde ve birbirini desteklediğini, davacının kendi sunduğu delilin karar düzeltme aşamasında aleyhine kullanılamayacağını, kanunda (1086 sayılı HMUK. m. 440) karar düzeltme nedenlerinin sınırlı olarak sayıldığını, bunlar arasında ceza davasının sonucunun beklenilmesine ilişkin bir sebebin yer almadığını, bu nedenlerle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de; Çoğunlukça, ceza davasının bekletici mesele yapılması gerektiği belirtilerek azınlık görüşü benimsenmemiştir.
    O halde, yerel mahkemece yapılacak iş; Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ceza davasının sonucunun beklenilmesi, ceza davasında tespit edilen maddi olgular çerçevesinde varılacak sonuca göre bir karar verilmesi olmalıdır.
    Bu nedenle, davalılardan ... vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile “onama” yönündeki Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2015 gün ve E:2013/19-2238, K:2015/1062 sayılı kararının kaldırılmasına ve direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçeyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    Sonuç itibariyle; yerel mahkeme, direnme kararının, yukarıda açıklanan değişik gerekçelerle bozulması gerekir.  
    SONUÇ: Davalılardan ... vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne, Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2015 gün ve E:2013/19-2238, K:2015/1062 sayılı onama kararının kaldırılmasına; yerel mahkeme direnme hükmünün yukarıda açıklanan gerekçelerle karar düzeltme yoluna başvuran yararına BOZULMASINA, istek halinde karar düzeltme harcının yatırana geri verilmesine, 06.04.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY

    Dava, bonoya dayalı menfi tesbit istemine ilişkindir.
    Uyuşmazlık, senet hamili olan davalı ..."in senedi iktisap ederken bile bile senet keşidecisi olan davacının zararına hareket edip etmediği, yani kötüniyetli hamil olduğunun kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmıştır.
    Mahkemece, toplanan dediller gözetilerek davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay Özel Dairesince, davalının kötüniyetli hamil olduğu kanıtlanamadığı nedeniyle davalı yararına bozulmuştur. Mahkemenin direnme kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca, davalı hamil Ertan Güner"in bonoyu devralırken kötüniyetli olduğu ve bu nedenle eldeki menfi tespit davasının kabulüne yönelik direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu benimsenmek suretiyle direnme kararı oy çokluğuyla onanmıştır.
    Davalı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca noksan evrakın tamamlanması için dosya mahalline geri çevrilmiştir. Bu aşamada iken davacı tarafından davalının resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından bahse konu senet nedeniyle cezalandırıldığına ilişkin mahkumiyet ilamını ibraz etmiştir.
    Çözümlenmesi gereken sorun; davalının karar düzeltme dilekçesinde hiç değinmediği, karar düzeltme sebebi olarak ileri sürmediği kendi aleyhine verilmiş ceza mahkumiyet ilamının, davacı tarafından ibraz edilmiş olması durumu karar düzeltme isteğinin haklı kılıp kılmayacağıdır.
    Karar düzeltme nedenleri 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesinde tahdidi olarak sayılmıştır. Anılan maddeye göre karar düzeltme nedenleri şunlardır;
    1-Temyiz dilekçesi ve -kanuni süresi içinde verilmiş olması şartıyla- karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp hükme etkisi olan itirazların kısmen veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,
    2-Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkralar bulunması,
    3-Yargıtay incelemesi sırasında hükmün esasını etkileyen belgelerde bir hile veya sahteliğin ortaya çıkması,
    4-Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması,
    Davalının karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususların hiçbiri yukarıda sayılan nedenlere uymamaktadır. Esasen karar düzeltme nedenleri olarak ileri sürülen hususlar, yerel mahkemenin direnme kararı gerekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bu kararı onayan gerekçesinde karşılanmıştır.
    Öte yandın; gerek dava tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK"unda ve gerekse yargılama aşamasında yürürlüğe giren 6100 sayılı HUMK"unda, hakimin davayı aydınlatma görevi dışında re"sen hareket etme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Hakim, önündeki uyuşmazlığın çözümünde tarafların değinmediği bir hususta hatırlatma dahi yapamaz. Davayı taraflar hazırlayıp, mahkeme önüne getirirler, delillerini ve belgelerini ibraz ederler. Hakime düşen, yargılamanın muhakeme hukuku kurallarına uygun yapılmasını sağlamaktır.
    Somut olayımızda; davalının yargılamanın hiçbir aşamasında dayanmadığı, temyiz ve karar düzeltme sebebi yapmadığı ceza mahkumiyeti ilamının kararı temyiz etmeyen karar düzeltme talebi de olmayan davacı tarafından ibraz edilmesinin yargılamanın geldiği aşama da gözetildiğinde, bozma sebebi yapılmaması az yukarıda değinilen kanun hükümlerine ve muhakeme hukukumuza hakim olan ilkelere daha uygun düşecektir.
    Üstelik davalının karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gelen dosya noksanlık nedeniyle geri çevrilmesi yerine esası incelenmiş olsaydı ya da dosyanın geri çevrilmesi üzerine davacı tarafından dosyaya ibraz edilmemiş olsaydı, davalının karar düzeltme taleplerinin reddine karar verilmiş olacaktı.
    Kuşkusuz, ceza mahkumiyeti ilamının davalı tarafça temyizi üzerine, Yargıtayca esastan bozulması ve yerel mahkemece eylemin subut bulmadığı noktasında beraat kararı verilmesi ve bu kararın bu şekilde kesinleşmesi halinde, (ancak sadece bu halde, yoksa başka nedenlerle verilecek beraat kararı veya düşme kararı sonuca etkili olmayacaktır.) bu husus yargılamanın iadesi nedeni olabilirdi.
    Bu nedenlerle; yerel mahkemenin direnme kararı ve bunu onayan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan ve somut olayda HUMK"un 440. maddesinde sayılan karar düzeltme nedenleri bulunmadığından, davalının karar düzeltme talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü ile direnme kararının davacı tarafından ibraz edilen ceza mahkumiyet ilamı nedeniyle bozulmasına dair sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılmıyorum.




    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi