10. Hukuk Dairesi 2012/2675 E. , 2013/3907 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, trafik kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerin, 1479 sayılı Kanunun 63. maddesince tahsili istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın davalılardan ... yönünden reddine, diğer davalılar yönlerinden kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı ve davalılardan ... ve ... tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Hukuk mahkemelerinin, ceza mahkemelerinden verilen kararlarla ne ölçüde bağlı oldukları konusu, olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanununun 53.maddesinde belirlenen genel hükümlerde açıklanmış olup, buna göre hukuk hakimi, “...kusurun mevcut olup olmadığına...” karar verebilmek için “...Ceza Hukukunun mesuliyetine dair hükümleriyle bağlı olmadığı gibi,ceza mahkemesinden verilen beraat kararıyla mukayyet değildir....”
Bundan ayrı olarak “... kusurun taktiri ve zarar miktarının tayini hususunda da...” hukuk hakimi ceza mahkemesi kararı ile bağlı değildir.Bu hükümden çıkan genel sonuç;hukuk hakiminin genelde ceza mahkemesinden verilen “hükümlülük kararı ile bağlı olmasıdır. Şüphe yoktur ki;bu karar “kesin nitelikte” bir karar olması gerekir.Hal böyle olunca halledilmesi gereken sorun; bağlılığın kapsamının ne olması gerekeceğidir.Başka bir anlatımla ceza mahkemesinin kesinleşen hükümlülük kararında, öncelikle maddi olguların saptanması,bu olgulara bağlı olarak suç teşkil eden bir fiilin yada kusurlu hareketin var olup olmadığı,varsa kusurun derecesi ve bunun sonucunda doğan zararın miktarının ne olduğu söz konusudur.Saptanacak maddi olgulara göre ceza mahkemesince kusurun varlığı kabul edildiğinde “bu kusurun” suç teşkil edip etmeyeceğinin taktirinin, Ceza Hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.
Diğer taraftan saptanacak her kusurlu hareketin hukuki yönden suç teşkil ettiği de söylenemez.Giderek,Ceza Hukuku yönünden suç teşkil etmeyen “kusur” halinin genel anlamda Medeni Hukuk yönünden sorumluluğu gerektirebileceği de açıktır.Bu nedenle; hukuk hakiminin “...kusur mevcut olup olmadığına ...” karar verebilmesi için ceza hükmü ile bağlı olmayacağı ilkesinin sebebi ortadadır.Bu ilkenin tabii sonucu olarak da kusur derecesinin takdiri ve bundan doğacak “... zarar miktarının tayini...” hususlarında da hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağı ilkesinin nedeni yasada kabul edildiği şekilde açıktır.
Ne var ki;ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir.Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir.Bu hal;Kamunun yargıya olan güvenin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53.maddesinde öngörülen kuralında doğal bir sonucudur.Nitekim bu husus,Yargıtayın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.Şu halde hukuk hakimi ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlı olup orada belirlenen kusur oranlarıyla bağlı değildir.
Somut olayda da, davalılar murisi sürücü ... ,ilgili ceza davasında, Bağ-Kur sigortalısının vefatına neden olan trafik kazasında kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; trafik konusunda uzman kişilerden oluşacak kuruldan kusur oran ve aidiyeti konusunda açıklanan esas çevresinde rapor alınıp irdelenmeden eksik araştırma, inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Öte yandan; davalılar murisi sürücünün kullandığı aracın maliki sıfatıyla rücu alacağından sorumlu bulunduğundan bahisle diğer davalı ... ’e de husumet yöneltmiştir.
Bu yönde; 1479 sayılı Kanunun 63. maddesi kapsamında rücu edilecek kişilerin sorumlulukları; öncelikle 3.kişinin suç sayılan hareketi ile yasada belirtilen yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğması ve sigortalıya ya da hak sahiplerine yardım yapılması koşuluna bağlanmıştır.
Ne var ki, anılan Yasanın 63. maddesinin 3396 sayılı Kanunla değiştirilen 2.fıkrasında yer alan “...araç sahiplerine...” ibaresi; Anayasa Mahkemesinin 27.03.2002 tarih ve 2001/343 Esas, 2002/41 Karar Sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı 13.11.2002 gün ve 24935 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu durumda; araç malikinin 1479 sayılı Kanunun 63. maddesi kapsamında Kurumun rücu alacağından sorumluluğu ancak 2918 sayılı Kanunun 3. maddesi hükmünde öngörülen tanım çevresinde “işleten” sıfatını haiz bulunması; bir başka
anlatımla trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan araç üzerindeki fiili hakimiyeti ile aracı, tehlikesi kendisine ait olmak üzere kendi ad ve hesabına işletiyor olması halinde mümkündür.
Hal böyle olunca; davalı ... ’in; Kurumun rücu alacağından sorumluluğu da, açıklanan hukuki esaslar çevresinde irdelenmelidir.
O halde, davacı Kurum avukatının ve davalılardan ... ve ..."in bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ..."e iadesine, 05.03.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.